ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın hafta başında Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’ndaki konuşmasını, son yıllarda hukuk ve yargı sorunları alanında yapılmış en önemli çıkış olarak değerlendirmek gerekiyor.
Siyaset, yargı ve basın çevrelerinde geniş bir tartışmayı tetikleyen bu konuşmanın önümüzdeki dönemde sıkça atıf yapılan temel bir referans metni olarak kabul göreceğini şimdiden söyleyebiliriz. SARSICI ETKİSİ NEDEN KUVVETLİ? Bu ölçüde ilginç ve tartışılır olmasının, konuşmanın cesur söylemi ve özeleştiri ağırlıklı içeriği kadar metnin altındaki imzanın konumu ve kimliğiyle de yakın ilişkisi var. Kılıç, 1990 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından Sayıştay üyeliğinden Anayasa Mahkemesi’ne atandığında büyük tepkilerle karşılanmış olan bir isim. Muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip olan Kılıç’ın iktidardaki AK Parti’nin kendi duruşuna yakın bulduğu, sıcak baktığı bir hukukçu olduğu bir sır değil. Dolayısıyla metinde dile getirilen eleştirilerin “olağan şüpheliler”den değil ama Kılıç’tan çıkmış olması konuşmanın ağırlığını daha da artırıyor. Hiç uzatmadan söyleyelim. Bu konuşma Türkiye’de bugün yargının hal ve gidişi üzerinde ortaya konmuş olan en ciddi özeleştiridir. Kılıç, mesajlarını verirken diplomatik formülasyonlara başvurmadan doğrudan bir dil ile konuşmuş, hiçbir sözünü esirgememiştir. Sarsıcı etkisi o yüzden çok kuvvetli olmuştur. ÜRÜNÜN KALİTESİNDEN HOŞNUT DEĞİL Konuşmaya hâkim olan mantığın ağırlık merkezinde “Yargının sunduğu yegâne ürün adalettir ve bunun alternatifi de yoktur” cümlesi yatıyor. Kılıç, “yargı hizmetlerinin onarıcı niteliğinin bu ürünün kalitesiyle ve süratiyle güçlendiğini” vurguluyor. “Aksi durum...” diyor, “bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz.” Anayasa Mahkemesi Başkanı şöyle devam ediyor: “İşte hukukun haksızlığı olarak da tanımlayacağımız bu kaotik duruma çözüm bulmak zorunda olduğumuzu belirtmek isterim.” Başkan’ın bu sözleri hiçbir yorum gerektirmeyecek kadar açık. Ürünün kalitesinden ve gecikmesinden o da hoşnut değildir ve dahası bir “kaos”tan söz etmektedir. HUKUK FAKÜLTESİ DEKANLARINA MESAJ Bu saptamadan sonra şu soruya yanıt aramak gerekiyor: Peki ürün neden istendiği kadar kaliteli değil? Burada öncelikle hukuk fakültelerine giden bir mesaj var. Başkan’a göre nedenlerden biri, hukuk eğitimine hâkim olan “teknik bakış” yoğunluklu anlayış. Hukuk fakültelerinin yargı mensuplarına yeterli entelektüel donanımı vermediğini söylemiş oluyor Kılıç. Anayasa Mahkemesi Başkanı, konuşmasının sonraki bölümlerinde de projektörlerini yargı üzerinde tutuyor. Geçmişte örneklerine sıkça rastladığımız gibi sorumluluğu dosya yükü, maaşların azlığı gibi dışsal faktörlere atfetmek yerine doğrudan yargı mensuplarında arıyor, mazeretlerin arkasına sığınmıyor. Kılıç, tam bir açıksözlülük içinde yargıdaki “büyük sorunlar”ın “uygulamadaki olumsuzluklardan” kaynaklandığını söylüyor. Bu bağlamda “hâkimlerin tarafsızlığının sağlanamaması”, “mesleki eğitimdeki eksiklikler” ve “evrensel değerlere uzaklık” gibi nedenleri sıralıyor. Bunların bir araya gelmesinin yarattığı sonuç, Kılıç’a göre, yargıdan “uygulamada toplumu ikna edecek güçlü kararların çıkmamasıdır”. Özetle, yargı toplumu ikna edememektedir. Bu gerçeğin bizzat Anayasa Mahkemesi Başkanı tarafından kayda geçirilmiş olması çok kritik bir uyarı olarak alınmalıdır. AMA ASIL MESAJ YARGIYA Başkan’a göre, yargının yarattığı bu güven boşluğu siyaset tarafından doldurulmakta, bu amaçla her seferinde yeni yasalar çıkarılmaktadır. Bu noktada Kılıç’ın konuşmasının en çok tartışılan “siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyecekleri” ve “yeni vesayet odaklarının ortaya çıkmaması gerektiği” yolundaki uyarıları karşımıza çıkıyor. Neresinden bakılırsa bakılsın, yüksek yargının tepesinde var olduğu anlaşılan bir algının dışavurumu olan bu sözlerin hükümeti ciddi bir şekilde sarstığını fark etmek için haber bültenlerini izlemek yeterlidir. Son olarak, Kılıç’ın konuşmasında altını çizdiği “ihtiyaç”, her vatandaşın altına imza atacağı bir beklentidir: “Evrensel değerlerle bütünleşmiş, siyasi etki ve ideolojik etkiden arındırılmış hızlı ve etkin bir yargı...” Özetle, Türkiye, yargıdan “objektif adalet” üretmesini bekliyor. Kılıç’ın konuşması yargının bugün için bu beklentiyi karşılayamadığının itirafıdır. Aslında Başkan’ın öncelikle yargıya “Bir an önce kendimize çekidüzen vermeliyiz” mesajını verdiği apaçık ortada değil mi?