AVRUPA Parlamen-tosu’nun (AP) önceki gün Brüksel’de yaptığı toplantıda kabul ettiği Türkiye raporu, Avrupa’nın Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve insan hakları siciline dönük eleştirel bakışının artık iyice yerleştiğini gösteriyor.
Geçen yılkine kıyasla daha uzun ve daha eleştirel olan bu yılki raporun en kritik yönleriyle ilgili olarak şu özet saptamaları yapabiliriz: MODERN VATANDAŞLIK TANIMI: Bu yılki raporun önemli noktalarından biri, yeni anayasada “etnik nitelik taşımayan modern bir vatandaşlık” tanımı yapılmasının teşvik edilmesidir. Rapor, yeni anayasa yazım sürecinin “bütün etnik ve dini toplulukların tam anlamıyla tanınmasına izin veren daha gerçekçi ve demokratik bir kimliğin geliştirilmesi yönünde bir fırsat olarak değerlendirilmesi” beklentisini vurguluyor. TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİNE DESTEK: AP, iktidarla muhalefet arasında “gerilimden arınmış yapıcı bir ilişkinin kurulması” çağrısında da bulunuyor. Daha sonra parti ayrımı yapmaksızın tutuklu TBMM üyelerine kuvvetli bir destek veriyor Parlamento ve bu milletvekillerinin sürmekte olan davaları ve yargılama öncesindeki uzun tutukluluk sürelerinden duyduğu “kaygı”yı ifade ediyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla başlatılan yargı süreci de yine “kaygı” belirtilen bir başka gelişme olarak raporda karşımıza çıkıyor. UZUN TUTUKLULUK SORUNU: Raporda çoğunlukla özel yetkili mahkemelerin uygulamalarında karşılaşılan sorunlar geniş bir şekilde işleniyor. Bu çerçevede adil ve süratli yargılama hakkı, delillere erişimin kısıtlanması gibi sorunlarla, uzun tutukluluk süreleri konusundaki kaygılar da aktarılıyor, Türkiye’nin bu başlıklarda AİHM standartlarına uyum sağlaması isteniyor. ERGENEKON VE BALYOZ: İlginç olan bir nokta, geçen yılla kıyaslandığında, Parlamento’nun Ergenekon ve Balyoz davalarında daha eleştirel bir çizgiye kaymış olmasıdır. Raporda, bu davalarda sanıklara karşı “tutarsızlık gösteren delillerin kullanıldığına” ilişkin suçlamalardan “kaygı” duyulduğu belirtiliyor. AP, ayrıca AB Komisyonu’na bu davaları yakından izleme görevi veriyor ve bulgularını sonbaharda açıklayacağı ilerleme raporunda “daha detaylı” bir şekilde anlatmasını istiyor. Bu ifadelerden Ergenekon ve Balyoz davalarının Avrupa’nın yakın gözetimine girdiğini söylemek mümkün. İÇERİDE DÜZİNELERCE GAZETECİ VAR: Raporda tutuklu gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener, Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un serbest bırakılması temel haklara saygının yeniden tesisi bakımından “önemli bir adım” olarak nitelendiriliyor, ancak hemen ardından “Bu durum düzinelerce gazetecinin hâlâ hapiste olduğu gerçeğini gölgelememelidir” deniliyor. Bir başka paragrafta yine gazetecilerin yargılanmaları ve tutuklanmaları konusundaki “kaygılar” tekrarlanıyor. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ: İfade özgürlüğü, ayrı ve uzun bir paragrafta ayrıntılı ve eleştirel bir şekilde değerlendiriliyor. Bu bölümde Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki pürüzlü maddeler tek tek sıralanıyor. Bir kez daha ifade özgürlüğüne ilişkin yasal çerçevenin AİHM içtihadıyla uyumlu bir hale getirilmesi beklentisi işleniyor. Burada basına kesilen orantısız bir şekilde yüksek para cezaları da eleştirel bir dille kayda geçiriliyor. Bu ifadeden Doğan Grubu’na kesilen vergi cezaları anlaşılıyor. KCK TUTUKLAMALARI: Keza son günlerde Türkiye’de gösteri özgürlüğü alanında yaşanan sorunlar ve KCK tutuklamaları da AP’nin eleştirilerini sakınmadığı diğer başlıklar. DEMOKRASİNİN OLGUNLUĞU: Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle’nin önceki gün Avrupa Parlamentosu’nun raporun görüşüldüğü oturumundaki şu sözleri de Türkiye’de bugünkü demokrasi tartışmalarıyla ilgili kuvvetli mesajlar taşıyor: “Türkiye’de sivil toplumun ifade özgürlüğü alanındaki son gelişmelerle ilgili olarak artan ölçüde seslendirmekte olduğu kaygıları da kayda geçirmek istiyorum. İfade özgürlüğü, bir ülkedeki siyasi tartışmayla, dolayısıyla bir demokrasinin kalitesi ve olgunluğu ile yakından bağlantılıdır. Olgun bir demokraside çoğunluk, azınlık görüşlerini ve haklarını korur ve saygı gösterir. Olgun bir demokraside muhalif sesler aşağılanmaz, otosansüre zorlanmaz ama toplumun demokratik dokusuna katkısından dolayı saygı görür.” Görüleceği gibi Parlamento ile Komisyon arasında Türk demokrasisinin içinde bulunduğu durum konusunda belirgin bir uyumun olduğu söylenebilir.