“DİKKAT ve özeni azami düzeyde göstermek zorundadırlar”, “özenle ve dikkatle uygulanmalıdır”, “azami ölçüde hassas davranması gerekir..”
Bu alıntıları Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in önceki gün Ankara’da düzenlenen bir konferansta yaptığı açış konuşmasından aktarıyorum.
Peki Ergin’in konuşmasında “özenli ve dikkatli” davranmaları için seslendiği kişiler kimdi? Kendisini salonda dinleyen ve bu mesaja muhatap olan kişiler, Türkiye’nin 8 ayrı ilinde faaliyet göstermekte olan özel yetkili mahkemelerde görev yapan savcı ve hakimlerdi.
Özen gösterilmesi istenen husus, bu mahkemelerin görev alanına giren suçların soruşturulması sırasında vatandaşların hak ve özgürlüklerinin zedelenmemesi gereğiydi.
Bakan, bu çerçevede vatandaşların özgürlüklerinin kısıtlanması söz konusu olduğunda, yani gözaltı, tutuklama ya da tutukluluğun devamı yolunda kararlar verildiğinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarının göz önünde bulundurulması beklentisini de iletti. BAKANDAN SAVCILARA HASSAS MESAJ
Bakanın açılışını yaptığı toplantı “AİHM Kararları Işığında Koruma Tedbirleri ve İfade Özgürlüğü Sempozyumu” başlığını taşıyordu.
Sempozyum, HSYK tarafından özel yetkili hakim ve savcılara yönelik bir “meslek içi eğitim programı” olarak düzenlenmişti.
Bakan, “özen ve dikkat” vurgularını yaptıktan sonra “Ülkemizi demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda lider konuma yükselterek diğer ülkelerin örnek aldığı en üst seviyeye ulaştırmak bizim bu millete olan borcumuzdur” diye konuştu.
Ankara’da böyle bir toplantının düzenlenmesi ihtiyacının duyulmuş olması ve Bakan’ın bizzat gelip bu mesajları vermesi, bir sorunun varlığına işaret ediyor. Kuşkusuz, Ergin’in “hukukta lider ülke olma”ya ilişkin sözleri herkesin altına imza atacağı bir dileği ifade ediyor.
Buradaki kritik soru, bu hedefe ulaşmak açısından bugün ülkemizin nerede durduğudur. Bu soruya yanıt ararken, AİHM’nin bugüne dek verdiği ihlal kararlarının dökümü bize en nesnel verileri sunacaktır. AVRUPA LİGİNİN SONUNCUSUYUZ
AİHM’nin istatistiklerine baktığımızda, mahkemenin 1959’dan 2011 yılı sonuna kadar geçen yarım yüzyıllık tarihi içinde hakkında en çok ihlal kararı verdiği ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz.
Mahkeme, Türkiye hakkında her birinin içinde AİHS’nin en az bir maddesinin ihlaline işaret edilen toplam 2404 kararı vermiş. Türkiye’nin AİHM’e bireysel başvuru hakkını 1987 yılında tanıdığı dikkate alındığında, bu sicilin mahkeme tarihinin yarısına denk düşen bir süre içinde ortaya çıktığı görülüyor. Bir başka anlatımla, Sözleşme’nin ihlali söz konusu olduğunda Avrupa liginin en sonuncusuyuz. Neyse ki, AİHM’de bu durumdaki ülkeleri futbolda olduğu gibi küme düşürmüyorlar.
Bu istatistikler, neresinden bakarsanız bakın, Türkiye’nin iftihar edeceği bir tablo değildir. “Başka ülkelerin örnek alacağı” bir tablo hiç değildir. HUKUKSUZ MODEL ÜLKE OLUR MU?
Sonuçta Avrupa hukuk sistemi ile Türkiye arasında büyük bir uyumsuzluk var. Bu uyum sorununun giderilip giderilemeyeceği, 21’inci yüzyılda Türkiye’nin dünyadaki yeriyle de ilgili bir sorudur.
Türkiye, bu yüzyılda Avrupa hukuk normları ve evrensel hukukla bütünleştiği için saygı gören bir ülke mi olacaktır? Yoksa Avrupa hukuk düzeninin dışına çıkmış, içine kapanmış bir ülke mi?
Türkiye’nin 21 yüzyılda kendisine atfedilen “model ülke” rolünü oynayabilmesi için yalnızca ekonomik performans ve sandıkta oy kullanmak yetmiyor. Bunun hukuk ayağının da güçlü olması gerekiyor. Hukukta sınıfta kalmış bir ülkenin model ülke olabilmesi söz konusu olabilir mi?
Bu açıdan bakıldığında önce geçen kasım ayında Ankara’da Avrupa Konseyi ile ortak düzenlenen çalıştayla başlayan, önceki gün Ankara’daki sempozyumla devam eden çabalar, AİHM içtihatıyla uyum sağlama yolunda doğru yönde atılmış adımlar olarak görülmelidir.
Bütün mesele, bu adımların gerçekten yargıda AİHM içtihatlarının içselleştirildiği bir zihinsel dönüşümle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı sorusudur. Bu sorunun yanıtı için beklememiz gerekiyor.
14 Mart (bugün), AİHM’nin Ahmet Şık’ın yaptığı şikayet çerçevesinde kendisinin neden tutuklandığı hususunda yönelttiği sorulara yanıt vermesi için Türkiye’ye tanıdığı sürenin son günüdür.
Verilecek yanıtta Şık’ın muhtemelen serbest bırakıldığı bildirilecektir. Bu vesileyle Odatv davasında yargılanan 4 meslektaşımızın önceki gün serbest bırakılmasını, Avrupa hukukuna uygunluk sağlanmasına doğru yönelişin bir devamı olduğunu ümit ediyoruz.