Hepimiz, 1 milyar +1’in yarattığı farktan doğduk

DÜNYANIN en ünlü formülünü hepimiz biliriz. Einstein’ın meşhur, “E eşittir M çarpı C kare” diyen denklemi bu.

Haberin Devamı

Denklem, basitçe bize şunu söyler: Enerji ile madde birbirine dönüştürülebilir.
Nükleer santrallarımızda maddeyi enerfjiye çeviriyoruz. Güneşin içinde enerji maddeye dönüşüyor.
Bugün uzayda adını taşıyan bir teleskop dolaşan Amerikalı astronom Hubble sayesinde, evrenin genişlediğini, yani evrenin bir başlangıç anı olduğunu biliyoruz. Buna ‘Büyük Patlama’ deniyor.
1928’de bir başka büyük fizikçi Paul Dirac’ın hesapladığından beri biliyoruz ki, evrenin herhangi bir köşesinde bir atomaltı parçacık yaratıldığında bir de onun ‘anti’si yaratılıyor.
Bu öyle kuvvetli bir kural ki, evrenin yaratıldığı ‘büyük patlama’ anında da geçerliydi.
Öyleyse, basit bir akıl yürütme, evrende bizleri oluşturan ‘normal’ madde kadar ‘anti madde’ de olması gerektiği sonucuna varmamızı sağlıyor.
Ama hayır, gördüğümüz kadarıyla evrenin neredeyse tamamı ‘normal’ maddeden yaratılmış. ‘Anti madde’ ise çok nadiren görülüyor.
Başlangıçta eşit olması gereken madde-antimadde sayısı neden madde lehine bozuldu?
Bunu kimse bilmiyor. Ama bilinen şu: Büyük patlamadan sonraki ilk onmilyarda birinci saniyede, ortaya çıkmış olan her 1 milyar antiparçacıka karşılık 1 milyar ve 1 tane ‘normal’ parçacık oluştu.
İşte o her milyarda 1 tane fazladan parçacıkla bozulan simetri sayesinde bugün biz varız, bir evren var, her şey var.
Çünkü ‘normal’ parçacık ile ‘antiparçacık’ karşılaştıklarında birbirlerini yok ediyorlar ve bu arada ortaya müthiş bir enerji (onları vareden enerji) çıkıyor. Eğer eşitlik yani simetri olsaydı, bugün bildiğimiz anlamda evren hiç ortaya çıkmayabilir, bir enerji bulutu olarak kalabilirdi.
Ama madde-antimadde ‘savaşı’ aslında 1 saniyeden kısa sürdü. İşte bu 1 milyar artı 1 asimetrisi sayesinde Büyük Patlama’nın üzerinden sadece 1 saniye geçtiğinde antimadde ‘savaş’ı kaybetmişti bile.
Ancak ilginçtir, o 1 saniyenin izleri evrende hala duruyor, biz de o izleri hala gözleyebiliyoruz. ‘Kozmik arka plan radyasyonu’ adı verilen bu izler insanlara Nobel ödülü de kazandırdı.
Peki bugün gördüğümüz evren, o 1 saniyelik ‘savaş’tan sağ çıkan ‘normal’ maddeler mi? Bütün antimadde yok mu oldu?
Belki de yok olmamıştır ama ‘yenilgi’yi kabul edip başka bir köşeye çekilmiştir.
Çünkü, son alınan Nobeller kafaları karıştırdı. Buna göre evrenimizin genişleme hızı azalmıyor, aksine artıyordu. Oysa bir noktada genişlemenin yavaşlaması, hatta durması gerekiyordu. Çekim gücü bunu sağlamalıydı.
Peki çekim gücünün evreni durdurmaya yetmemesinin sebebi antimadde olabilir miydi? Antimadde yüzünden, evrenin sonu bir ‘büyük büzülme’yle değil de ‘büyük soğuma’ ile mi gelecekti?
Sorular, sorular, sorular...

Haberin Devamı

Antihidrojeni durdurmak çok zor iş

Haberin Devamı

İLK olarak 1995 yılında merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN bir açıklama yaparak 9 tane antihidrojen atomu yaratmayı başardıklarını söyledi.
Kısa süre içinde Chicago’daki FermiLab de benzer bir açıklama yaptı, onlar da 100 antihidrojen atomu üretmişlerdi.
Yalnız bir sorun vardı: Antihidrojenler neredeyse yaratılır yaratılmaz yok oluyorlardı. Çünkü ortamdaki yüksek enerji nedeniyle antihidrojenler çok ‘sıcak’tı ve durdurulamıyordu.
Daha sonra CERN öncülüğünde yeni deneyler yapıldı. Sonuncusunu geçen gün duyurdum, bilimciler sonunda çareyi ortamı ‘soğutmak’ta, yani antiparçacıkları ve oluşacak antihidrojeni yavaşlatmakta bulmuşlardı. Deney mutlak sıfır derecesinin 0.5 Kelvin kadar üzerinde bir sıcaklıkta yapılmış, antihidrojen atomu hem ‘yakalanmış’ hem de yönlendirilebilmişti. Antihidrojen atomları 17 dakikadan da uzun süre gözlenebilmişti.
Bu gözlemleri yapmak son derece önemli. Eğer Büyük Patlama anında simetriyi bozan mekanizmayı anlamak istiyorsak, antimaddeyi inceleyerek bunu yapabiliriz ancak.

Haberin Devamı

Dan Brown romanını yazdı ama...

BİLEN bilecek, bizde Da Vinci Şifresi adlı kitabıyla çok meşhur olan Amerikalı yazar Dan Brown’ın, filme de çekilen bir başka romanı Melekler ve Şeytanlar’da CERN’deki antimadde araştırmalarının sonuçları başrolde gibidir.
Yazar Brown, önce CERN’de üretilmiş olan antihidrojenleri bir kutu içinde saklar. Sonra bu kutu çalınır. Ve romanın sonunda da Vatikan yakınlarında antihidrojen normal hidrojenle karşılaşıp büyük bir enerjiyle patlar, Brown’un başkahramanı Vatikan’ı bu patlamayla yok olmaktan kurtarır.
Tabii aslında böyle bir teknoloji yok. Çünkü antimaddeyi korumak ve taşımak istiyorsanız, onu taşıyacağınız kutunun da antimaddeden yapılması ve o kutunun hiçbir zaman normal madde ile karşılaşmaması gerekiyor.
Böyle bir şeyim imkansıza yakınlığını anlatmaya çalışıyorum zaten. Son olarak CERN’deki deneyde yapıldığı gibi çok ama çok soğuk ortamda antihidrojenin yavaşlatılmasını sağlamak bir yöntem ama çok pahalı bir yöntem.
Zaten bilimcilerin hesabına göre dünyada üretilmesi en pahalıya gelen şey antiparçacık ve antimadde. 10 miligramı için bile yüzmilyonlarca dolar harcanıyor bu maddenin.

Yazarın Tüm Yazıları