AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İkinci Dairesi’nin iki hafta önce (21 Şubat) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazeteci yazar Erbil Tuşalp hakkında açtığı davalarla ilgili dosyada aldığı karar, Türkiye’de eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğünün sınırlarının genişliğini göstermesi bakımından büyük önem taşıyor.
Daire, bu kararı Türk yargıç Prof. Işıl Karakaş da dahil olmak üzere 7 üyesinin oybirliğiyle almış. Karar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün nasıl anlaşılması gerektiği konusundaki AİHM içtihadının dayandığı esasları bir kez daha tekrarlıyor. ERDOĞAN TAZMİNAT DAVALARINI KAZANMIŞTI Kararı değerlendirmeden önce kısaca Tuşalp’in mahkûmiyetini hatırlayalım. AİHM’nin baktığı dosya Tuşalp’in sol çizgideki Birgün gazetesinde yayımlanan iki yazısı nedeniyle başına gelenleri konu alıyor. Bu yazılardan birincisi 24 Eylül 2005 tarihinde yayımlanmış. “İstikrar” başlığını taşıyan bu yazı bazı AK Partili hükümet üyeleri ve onların çocukları hakkındaki yolsuzluk iddialarını konu ediyor. Başbakan Erdoğan’ın şikâyeti üzerine Ankara 18’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, 6 Aralık 2007 tarihinde Tuşalp ve Birgün gazetesini 5 bin lira manevi tazminat cezasına çarptırmış, bu karar 2008’de Yargıtay tarafından da onaylanmış. Tuşalp’in ikinci yazısı 6 Mayıs 2006 tarihinde “Geçmiş Olsun” başlığıyla çıkmış. Tuşalp, bu yazıda Başbakan’a ağır eleştiriler yöneltiyor, ruh sağlığını sorgulayan ifadelere yer veriyor. Ankara 25’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, 20 Ağustos 2006 tarihinde yazının açık hakaret içerdiğine kanaat getirerek Tuşalp’i 5 bin lira manevi tazminat cezasına mahkûm etmiş, bu karar 2007’de Yargıtay tarafından onaylanmış. Tuşalp’in avukatı Fikret İlkiz, her iki mahkeme kararının da Sözleşme’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10’uncu maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle 2008 yılında AİHM’ye şikâyette bulunmuştur. AMA AİHM GAZETECİYİ HAKLI BULDU AİHM, yaptığı inceleme sonucunda Tuşalp’i şikâyetinde haklı bulmuştur. Şimdi AİHM’nin bu kararını nasıl gerekçelendirdiğine bakalım. Mahkeme, yaklaşık 5 sayfa tutan karar gerekçesinde özetle şu görüşleri belirtiyor: 1. Basın, demokratik bir toplumda temel bir işlevi yerine getirir. Başkalarının hakları ve saygınlığı konusunda bazı sınırları geçmemesi gerekse de, yine de basının görevi toplum yararını ilgilendiren konulardaki bilgi ve fikirleri duyurmaktır. Basın özgürlüğü, aynı zamanda bir ölçüde abartmayı ve hatta provokatif olmayı da kapsar. 2. AİHM, kabul edilebilir eleştirinin sınırlarının özel şahıslarla kıyaslandığında siyasiler açısından daha geniş olduğunu bir kez daha vurgular. 3. Gazetecinin kullandığı dil ve ifadelerin provokatif ve kaba olduğu varsayılsa ve bazı ifadeler rencide edici görülse bile, bunlar zaten büyük ölçüde kamuoyuna yansımış olan bazı olgulara, olaylara dayanan değer yargılarıdır. Dolayısıyla yeterli ölçüde olgusal dayanağı vardır. Türk mahkemeleri, burada olguları değer yargılarından ayırt etmek için çaba sarf etmemiştir. 4. Yazar, kuvvetli eleştirilerini kendi siyasi görüş ve algılarının da yansıdığı bir hiciv üslubu içinde ifade etmiştir. AİHM, Sözleşme’nin 10’uncu maddesinin, yalnızca zararsız ve lehte değil, aynı zamanda kırıcı, şoke eden ya da rahatsız edici bilgi ve düşüncelere de uygulanması gerektiği yolundaki görüşünü tekrarlar. Bunlar ‘demokratik toplum’un vazgeçilmezleri olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gerekleridir. Üslup, ifade şekli olarak iletişimin bir parçasıdır ve ifadenin içeriğiyle birlikte koruma altındadır. 5. Sonuç olarak AİHM, yazarın kullandığı kuvvetli ifadelerin Başbakan Erdoğan’a haksız bir saldırı olarak görülemeyeceği kanaatindedir. Ayrıca, dosyada bu yazıların Erdoğan’ın siyasi kariyeri ve özel hayatı üzerinde bir etkisi olduğuna ilişkin hiçbir şey yoktur. 6. Bu çerçevede (Ankara’daki) mahkemeler, Başbakan’ın kişilik haklarının şikâyet sahibinin (Tuşalp) haklarının ve aynı zamanda toplum çıkarı açısından basın özgürlüğünün desteklenmesi ihtiyacının üstünde tutulması gerektiği hususunda acil bir toplumsal ihtiyacın bulunduğunu ikna edici bir şekilde ortaya koyamamıştır. AİHM, mahkemelerin takdir haklarını aştığı ve verilen kararların gözetilen meşru amaçla orantılı olmadığı kanaatindedir. 7. AİHM, davacıdan talep edilen tazminatın önemli bir miktar oluşturduğu ve bu miktarın başkalarını kamu görevlilerini eleştirmekten caydıracağını, bilgi ve fikirlerin özgürce yayılmasını sınırlandırabileceğini değerlendirmektedir MAHKEMELER STRASBOURG’A UYMAKLA YÜKÜMLÜ AİHM, işte bu hukuki görüşlere dayanarak, Tuşalp’i mahkûm eden iki mahkeme kararıyla Türkiye’nin Sözleşme’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10’uncu maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. AİHM, ayrıca Türkiye’nin Tuşalp’e 5 bin Euro tazminat cezası ödemesine de hükmetmiştir. İşletilecek faizde Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranları esas alınacaktır. Bu kararın önemi, bir gazeteciyle bir başbakan arasında geçen bir “manevi tazminat” davasında AİHM’nin Türkiye’ye ilk kez ihlal kararı vermiş olmasıdır. AİHM daha önce Türkiye’de açılmış bir “ceza davası”nda bir köşe yazarının mahkûm edilmesi üzerine de ihlal kararı vermişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in şikâyeti üzerine 1999 yılında Milliyet yazarı Meral Tamer hakkında açılan ceza davasında Tamer 16 ay hapis cezasına mahkûm olmuş, ancak ceza ertelenmişti. Avukat Prof. Köksal Bayraktar’ın yürüttüğü başvuruda, AİHM Tamer’i haklı bulmuştu. Tuşalp’in şikâyet başvurusunu yürüten avukat Fikret İlkiz, dün yaptığımız görüşmede “Bundan böyle politikacıların gazeteciler ve yazarların eleştirileri karşısında açacakları tazminat davaları açısından örnek bir AİHM kararı ortaya çıkmış bulunuyor” diye konuştu. Türk hükümetinin AİHM 2’nci Dairesi’nin bu kararını büyük dairede temyiz edip etmeyeceği henüz açıklık kazanmış değil. Ancak mahkemenin karar temyiz edilse bile yerleşmiş içtihadını değiştirmesi uzak bir olasılık olarak görünüyor. İlkiz, dünkü sohbetimizde temyiz durumunun netleşmesiyle birlikte her iki mahkeme kararının yeniden yargılama suretiyle kaldırılması talebiyle dava açacağını da belirtmiştir. Bu durumda Birgün gazetesinin ödediği 10 bin lira tazminatın geri ödenmesi gerekecek, bu arada Türk hazinesi (Türk vergi mükellefleri) de Erbil Tuşalp’e 5 bin Euro tazminat ödeyecektir.