Paylaş
“Camia”, bu yazıya tepki gösterdi.
İsim vermeden yazılan yazılarda “sen ne diyorsun Ahmet Hakan? Fethullah Gülen 28 Şubat’ın mağduruydu yahu” vurgusu yapıldı.
* * *
Doğrudur.
Fethullah Gülen sürecin mağdurudur. Hem de bir numaralı mağduru.
- Üstüne gittiler.
- Ezmeye çalıştılar.
- Haksızlık yaptılar.
- Ülkesini terk etmesine neden oldular.
- Öncülük ettiği okulları darmadağın etmek istediler.
- “Tek kişilik silahlı terör örgütü yöneticisi” diye yargıladılar.
Fakat...
Bu ayrı bir konu, Gülen’in “mağdur bırakanlar karşısında takındığı tavır” ayrı bir konu...
* * *
Zulme maruz kalan nasıl davranır?
“Gülen Cemaati”nin sözcüleri ile işte bu sorunun yanıtında anlaşamıyoruz.
- Ben hep devrimci bir tutumdan yanayım, onlar ise evrimci.
- Ben kestirip atmaktan yanayım, onlar ise diyalogdan.
- Ben kökten değişimden yanayım, onlar ise uhuletle ve suhuletle değişimden...
- Ben anında tepkiyi koymaktan yanayım, onlar ise zamana yaymaktan...
- Ben altüst oluşlara yatkınım, onlar ise sabırla filizlenen tohumlara...
Yani?
Aramızda “siyasi yöntem” açısından “derin bir görüş ayrılığı” var.
Gülen Cemaati’nin bu tutumu, tam da “muhafazakâr sağ siyaset anlayış ve yöntemi” ile örtüşüyor.
Muhafazakâr sağ siyasete yatkın olanlar:
- Altüst oluşların faydadan çok zarar getirdiğini düşünürler.
- Kökten değişime her zaman mesafelidirler, sabırlı bir değişim için çalışırlar.
- Devrime değil tekâmüle inanırlar.
“Gülen Cemaati”, bu açıdan tutarlıdır.
Bu hareket, baştan beri muhafazakâr sağ bir çizgide ilerledi.
Hiçbir zaman “biz devrimci bir hareketiz” demediler.
Hiçbir zaman “devrimci bir siyasal mücadeleye inanıyoruz” demediler.
Açın bakın “Gülen Cemaati”nin tarihine:
Hep her duruma adapte olmaya çalıştılar, hep dengeci bir tutum takındılar, hep değişimin kırıp dökmeden gerçekleşebileceğine inandılar, işbaşına gelen her iktidarla iyi geçinmeye çalıştılar.
Yani Gülen’in 28 Şubat’taki tutumu, 28 Şubat’a özgü bir tutum değildi.
Çünkü “devrimci” değil, “tekâmülcü” bir harekettir Gülen Hareketi...
Zaman yazarı Ahmet Selim, geçen gün yazdığı bir yazıda bu durumu pek güzel özetledi.
Zulüm karşısında takınılacak iki tutumdan söz etmiş Ahmet Selim:
BİR: Tedbir basireti...
İKİ: Tepki cesareti...
Ahmet Selim, seçimlerini birinciden yana yaptıklarını söylüyor.
Yani demek istiyor ki:
“Biz 28 Şubat’ta lüzumsuz bir tepki cesaretinden çok faydalı bir tedbir basiretine yöneldik”.
* * *
Bir “insan”, bir “cemaat”, bir “lider”, bir “siyasi parti”, bir “örgüt”, böyle bir tarzı benimseyebilir.
“Egemenlerin huyundan ve suyundan gidiyor gibi davranmayı”, tedbir olarak, basiretli davranmak olarak algılayabilir.
Bazıları da bu yöntemi pek yerinde bulabilir.
Ben bulanlardan değilim.
Benim kökten karşı olduğum bir siyaset tarzı bu...
Ama durum böyledir diye...
Gülen Cemaati’nin aslında 28 Şubat’a destek verdiğini ima bile edemem.
28 Şubatçılar ile Gülen Cemaati arasındaki kan uyuşmazlığını dikkatlerden kaçıramam.
Ne kan uyuşmazlığı!
28 Şubatçılar, ellerinden gelse Cemaat’i bir kaşık suda boğacaklardı.
Bunu görmezden gelemem.
* * *
Cemaat’e gönül verenlerden bir ricam var:
“Fethullah Gülen 28 Şubat’ta ne yaptı? Neden direnmedi? Neden başkaldırmadı?” sorusu karşısında alınıp darılmak yerine...
Çıkıp “Bizim yöntemimiz bu... Biz direnişi ya da başkaldırıyı bir yöntem olarak asla benimsemiyoruz” deyin.
Bunu dediğiniz anda “Gülen ve 28 Şubat” bağlamında türetilen her türlü söylentiyi, dedikoduyu, sorgulamayı falan boşa çıkarmış olursunuz.
Aksi takdirde bu pilav çok su kaldırır.
‘Şeriat’ ve ‘darbe’
İZNİNİZLE yine bir mukayese yapacağım:
28 Şubat’ta pompalanan “şeriat korkusu” hangi işe yaradı ise...
Bugün pompalanan “darbe korkusu” aynı işe yarıyor.
* * *
28 Şubat’ta...
“Şeriat geliyor” korkusu yayanların tek bir amacı vardı:
Dönemin baskı ve zulümlerini meşrulaştırmak...
Bugün ise...
“Darbecileri bitti sanmayın, onlar hiç bitmezler, hep uyanık olmamız lazım” diyenlerin tek bir amacı var:
Bu dönemin baskı ve zulümlerini meşrulaştırmak...
* * *
Biliyorum, şimdi bana...
- Bazıları “saçmalama, 28 Şubat’ta şeriat tehlikesi diye bir şey yoktu ama şimdi darbe tehlikesi var” diyecekler.
- Bazıları da “saçmalama, 28 Şubat’ta şeriat tehlikesi diye bir şey vardı ama şimdi darbe tehlikesi tamamen uydurma” diyecekler.
Bu iki tür itirazın aynı anda gelecek olması bile tezimi güçlendiriyor.
İyi ki Ragıp Duran var
RAGIP Duran’ı 28 Şubat günlerinden anımsıyorum.
Çıkar diklenerek konuşurdu.
Dönemin apoletli medyasının günahlarını korkusuzca sayar dökerdi.
* * *
Akşam gazetesinin dünkü sayfalarında okudum Ragıp Duran’ı...
Yine çıkıp diklenerek konuşmuş.
Bu sefer de bu dönemin apoletsiz medyasının günahlarını korkusuzca sayıp dökmüş.
* * *
Akşam gazetesinde Şenay Yıldız imzasıyla yayınlanan şahane Ragıp Duran röportajını bir solukta okudum.
Ve “İyi ki Ragıp Duran var” dedim.
Nasıl demeyeyim?
Her dönemde dik durmuş olmanın özgüvenine sahip kaç kişi var ki aramızda?
Yeni başlayanlar için siyaset
- BİR: Memleket meseleleri hakkında söz söyleme hakkını elde etmek için ille de parti kurup seçime gitmek gerekmez.
- İKİ: Kanarya sevenler derneği de dahil olmak üzere her türlü sivil toplum örgütünün siyaset yapma hakkı vardır, bu hak engellenemez.
- ÜÇ: Eğer memlekette çoğunluk diktatörlüğü yoksa seçime girip iki yüz tane oy alan partiye “oyun kadar konuş” denmez.
- DÖRT: Memleket meseleleri hakkında babam da konuşur, dedem de... Hiç kimse onlara “sen ne karışıyorsun” diyemez.
- BEŞ: Sandık çok şeydir ama her şey değildir.
- ALTI: Sandıktan çıkmak demek, sandıktan çıkamayanları susturmak demek değildir.
- YEDİ: Muhalefet yapmak, sadece muhalefet partilerinin hakkı değildir.
- SEKİZ: Kafasına esenin muhalefet yapabildiği rejime demokrasi denir.
- DOKUZ: Bir memlekette iktidara yandaşlık yapmak sonuna kadar serbest, iktidara karşıtlık yapmak ise alabildiğine riskli ise o memlekette demokrasiden pek söz edilemez.
Paylaş