2B’de tapuları iptal edilenlerin günahı ne?

ORMAN Kanunu’nun 2B maddesi ile ilgili kanun tasarısı TBMM’nin gündeminde ve ilgili komisyonda görüşülüyor.

Haberin Devamı

Bu yasa maddesi ile orman vasfındaki arazilere binaları dikenler ve buralardan konut alanlar 2B’nin yasalaşmasını bekliyor. Ancak orman vasfından çıkarılan arazilerin geçmişi ‘Dallas dizisi’ni aratmıyor. Yapılaşmalardan önceki sahiplerinin sürdürdükleri adalet arayışları arapsaçına dönmüş durumda. Arazilerin her nasılsa el değiştirmesinde, tapuların iptalinde öne sürülen iddialar yenilir yutulur gibi değil.
Bu durumda olanlardan biri de Salim Kıyım. Anlattıkları roman gibi... 1977 yılında Üsküdar Çengelköy’de aldığı tapulu arsaya 1988 yılında kaçak inşaat yapıldığını tespit eden Salim Kıyım, inşaatın durdurulması için yaptığı başvurulardan da sonuç alamaz. Salim Bey’in arsası üzerine kaçak binalar diken kooperatifler, Üsküdar Belediye Başkanı’nın huzurunda bulundukları daire verme taahhüdünü de yerine getirmezler. 1990 yılında daha da beteri olur ve Salim Kıyım’ın kooperatif evleri dikilen arazisi orman alanı ilan edilir ve 1993’te tapusu iptal edilir. Tapu iptal davası açıldığından bile haberi olmadığını söyleyen Salim Kıyım, “Hiçbir zaman orman ve Hazine’ye ait olmayan arsam orman sayılarak tapularımız iptal ettirilmiştir. Tapularımızın vasfı orman değil arsadır ve tarihin hiçbir döneminde orman olmamıştır” diye haykırıyor. 25 yıldır hak arayışını umutsuzca sürdürüyor.
2B, orman alanlarına yapılan inşaatlara af getirirken, arsaları orman vasfına sokularak tapuları iptal edilenlerin günahı ne diye sormak gerekmez mi? Bu arazilerde mülkiyet hakkına tecavüz edilerek binaları diken kooperatifler bugünleri görerek mi cesaret ettiler dersiniz? Bir dostumuzun aşağıdaki sözü, Salim Bey’in durumunu özetler gibi:
“Mülkiyet hakkı vazgeçilmez haklardan değildir, her zaman el konulabilir. Örneğin millileştirme ve istimlak yoluyla sahibi el değiştirebilir.”

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

“AKP’nin ekonomi anlayışı, üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği, rekabet yerine tekelleşmeyi, tasarruf yerine borçlanmayı öngörmektedir. Bu durumda Türkiye faiz ödemelerinde Avrupa’yı geride bıraktı.”
MHP Manisa Milletvekili Erkan AKÇAY

Haberin Devamı

Pozantı olayı ABD’de olsaydı

KANADA’da çalışan Doç. Dr. Melis Sezer R., Pozantı olayı konusunda da ders veriyor Ankara’dakilere...
2009’da ABD Temsilciler Meclisi’nde çocuk istismarı ve devletin rolü ile ilgili çalışması olan bir üyeyle tanışmıştım. Onun hazırladığı rapordan bazı analizleri sizinle paylasmak istiyorum.
Pozantı’da yaşanan olayın benzeri ABD’de yaşansa insanlar “Ya benim çocuğumun başına gelseydi” diye düşünerek sokaklarda yürüyüşler yaparlardı. Türkiye’de ise erkek egemen toplumda “Onlar çocuk değil, terorist, hak etmislerdir” tarzındaki empatiden uzak, kaba insan yapısı devreye giriyor. Her şeyden önce Adalet Bakanı’nın hâlâ “Eleştiriler siyasi” sözüne ‘güzide basın’daki özellikle çocuk sahibi kadın kalemlerin nasıl olup da sessiz kalmasına ve hâlâ hükümetin demokratikleşmede samimi olduğunu anlatmasına şaşırıyorum. Tecavüze uğrayan çocukların en temel sorunu travma sonrası Stres Bozukluğu ve Ayrışık (dissosiyative) kişilik bozukluklarıdır. Bunun dışında ömür boyu cinsellikten soğutacak kızlarda vajina sertleşmesi ve erkeklerde iktidarsızlık gibi sorunlar olur. Tedavinin hemen başlaması gerekir. Pozantı’daki gibi şikâyet ile işleme koyma arasında 10 ay olmaz!
Benim sizden ricam Adalet Bakanlığı’nın ‘4 kişiyi’ görevden almaya odaklanan, ‘çocuğu’ görmeyen siyasi zihniyetinin bu çocuklar için psikolojik bir tedavi başlatıp başlatmadığını sormanız! Esas önemlisi tedavi hemen mi başlatılmıştır yoksa basında duyulduktan sonra mı? Adalet Bakanlığı tarih ve tedavinin başladığı yerin adını verebilecek mi? İnanın merak ediyorum. Lütfen sorun, 4 kişiyi görevden aldığını söylerken çocukları hatırlamayanlar bu çocuklar için herhangi bir tıbbi yardımı başlatmışlar mıdır? O cezaevi müdürünü Ankara’da ödüllendiren, hâlâ şikâyetin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen henüz yeni soruşturma başlatan Adalet(?) Bakanlığı’nın çocuk odaklı düşünmekten ziyade siyasi rekabet bazlı düşünmesine eleştiri getirecek yok mu?

Haberin Devamı

Trakya, İstanbul’un nesidir söyleyiniz

BEN amatör bir fotoğrafçıyım, Trakya’yı köşe bucak gezer, birçok insanın itibar etmediği yerlerde müthiş güzellikler yakalarım. Bir gün bir kelebek fotoğrafladım, Saray’daki (Tekirdağ) bir çiçek üzerinde. Bunların cinsi nedir diye araştırırken, “Aman Allah’ım nerede çektiniz bunları” diye olağanüstü bir tepki ve bir ilgi ile karşılaştım. Neyse... Tamam Türkiye’nin dört bir yanı bir başka güzel ama, Trakya her şeyiyle, çiçeğiyle, böceğiyle, longoz ormanlarıyla, iklimiyle Anadolu’dan apayrı bir yer. Eğer bunları yitirirsek bir daha geri kazanma şansımız kalmayacak. Maalesef Trakya yağmalanıyor; demek ki şimdi de Çorlu’da katı atık tesisi kurulacak.
Anladığım kadarı ile İstanbul’da ne kadar istenmeyen şey varsa Trakya’ya getiriliyor. Bizim tek suçumuz CHP’ye oy vermek midir? Tarih tekerrürden ibarettir, geçmişte de gördük hiçbir parti, kişi, yönetim baki kalmadı!         Gülcan ÇAĞIN

Haberin Devamı

Mesaj Panosu

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a şükran borçluyuz. Bize irtica ve ırkçılığın aynı kişide buluşabiliceğini gösterdi.
Tuğrul PEKİN

Medya da ikiye bölündü!

GAZETECİLER Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasının üzerinden bir yıl geçti. Gazetecilerinin tutukluluğunun 1. yılı dolayısıyla dün Taksim’de yürüdü meslektaşlarımız... Haykırıldı, “Yansak da dokunacağız” dendi.
Taksim’de toplanan ve aralarında ‘Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları (ANGA), Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu, Türkiye Gazeteciler Sendikası, TKP, ÖDP ve Halkevleri’nin bulunduğu yüzlerce kişi buradan Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Galatasaray’da ‘Cumartesi Anneleri’ ile görüşüldükten sonra bu kez Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’a dönük ‘tecrit’in protestosu için yeni bir grup Taksim’e doğru yürüdü. CHP’liler ağırlıklı olarak bu yürüyüşe katıldılar dersek yanlış söylemeyiz ama protesto için Taksim’e çıkanlar daha çok CHP’li ağırlıklıydı. Herkesin sorduğu soru şuydu: “Neden bu ayrımcılık?”
Evet çok kişi medyanın ikiye bölünmesine bir anlam veremedi, birleşip güç oluşturmak varken, neden böyle olduğunun cevabını medya örgütleri vermelidirler.

Yazarın Tüm Yazıları