Paylaş
* Kâbusun başladığı gün...
- Annem şeker hastasıydı, hastaneye götürmüştüm. Erkek kardeşim Konya’dan aradı. “Nasılsınız, iyi misiniz?” dedi. Gayet normal bir telefon. Üç gün sonra eve polis geldi. “Konya’ya gidiyoruz” dedi. Ne olduğunu bilmeden gittik. Meğer cinayetle suçlanıyormuşuz. Mahkemeye çıkardılar bizi, Sulh Ceza Mahkemesi yapmadığımıza kanaat getirdi, beni ve annemi serbest bıraktı. 10-15 gün sonra, nedenini bilmeden yeniden alındık. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı itiraz etmiş, üst mahkeme de tutuklama kararı vermiş. Bu arada erkek kardeşim emniyeti arıyor, suçunu itiraf ediyor, teslim oluyor. Buna rağmen, bizi o gün telefonla aradı diye biz de tutuklandık. Bizi cezaevine götürdüler. Asıl facia orada başladı...
BURASI CEHENNEM Mİ
* Hayatında cezaevi görmemiş biri, girince ne hisseder?
- Ne mi hisseder? “Burası cehennem mi?” der. 50 kişi aynı odadayız. Çocuklar, anneler, bağırış, çağırış...
* Siz n’apıyorsunuz anne-kız?
- Sürekli ağlıyorduk. Durmaksızın. Ama sonra baktım, bu durum en çok annemi yıpratıyor, üstelik yaşlı ve hasta, kendimden vazgeçip, annemi teselli etmeye çalıştım.
* Peki, erkek kardeşine kızgın değil misin? Öfkelenmedin mi?
- Ne hissettiğimi düşünecek halde bile değildim. Anneme mi yanayım, çocuklarıma mı yanayım?
* Kaç yaşındalar o anda...
- Büyük oğlan 9, küçüğü 6, kızım da 2. Onların hayatında da deprem oldu. “Anne gitti”, “Nereye?”, “Hapse!”, “N’apmış?”, “Birini öldürmüş”, “Ama anne burada bizimleydi”, “Evet, ama cezaevine koymuşlar işte...”
* İçeride hayat nasıl geçiyordu?
- Bekleyerek. Delillerin toplanması, mahkemenin açılması uzun sürüyor.
* Nasıl sabrediyor insan? Suçsuzsun, bir de içeridesin, kimseye laf anlatamıyorsun...
- İnanç. Tek sığınağım oydu. “Ben suçsuzum, buradan çıkacağım...”
* Annen peki?
- Gün geçtikçe daha da kötüledi.
* Yargılama nasıl ilerledi?
- Savcılık sürekli tahliyemizi istedi. Her mahkemede. Ama işte hâkim izinli oluyordu, başka hâkim atanıyordu, bu da mahkemenin ileriki tarihe ertelenmesine sebep oluyordu. Bu arada biz Antalya’ya naklimizi istedik, çocuklarımı göremiyorum diye. Cebimizden para verdik, gittik. Ama Yargıtay kararı bozdu, “Beraatları gerekir” dedi ve mahkemenin tekrar görülmesini istedi. Bizim de tekrar Konya’ya gönderilmemiz gerekiyordu, çünkü mahkeme oradaydı. Tam bir buçuk yıl Antalya’dan Konya’ya sevk olamadı...
* Neden?
- Götüremiyorlar işte. Araç yokluğu, personel yetersizliği, ödeneğin olmaması. Yargıtay kararını vermiş “Yeterli gerekçe yoktur bu anne-kızı mahkûm etmek için, beraatları gerekir” demiş ama biz Antalya’dan Konya’ya sevk olamıyoruz. Hani o meşhur hikâye vardır ya, dava dosyası Beşiktaş’tan Şişli’ye üç ayda gider, oysa sen arabayla gitsen 15 dakikada gidersin, bizimki de o hesap...
* Nasıl oluyor da bunları sanki normal, sıradan bir şeymiş gibi anlatabiliyorsun... İnsan nasıl kabul eder böyle bir şeyi?
- İstersen etme, başka çaren yok.
* Annen ne zaman kötülemeye başladı?
- Yanımda kalp krizi geçirdi. Aldılar götürdüler. “Öldü” dediler, meğer elektroşokla hayata döndürmüşler. (Ağlıyor...) Kaç kere hastaneye götürüldüğünü hatırlamıyorum bile. Her seferinde de zavallı kadına kelepçe vuruyorlardı. Bütün organları orada tek tek iflas etti. Girdiğinde sadece şeker hastasıydı. Orada tansiyon çıktı, böbrekleri çalışmaz oldu, akciğeri iflas etti, kalp hastası oldu. Zaten son dönem yatalaktı, ben bakıyordum. Artık tuvalet ihtiyacını bile kendisi göremiyordu. Ama annem ölmeden önce beraat ettiği için en azından huzurluydu.
EDEBİYATA SIĞINDIM
* Kardeşin...
- O içeride. Daha yatacak...
* Peki, kimse senden özür dilemiyor mu? Hayatının 7 yılının içine ettik diye...
- Böyle bir özür makamı yok ki. Hak ihlali söz konusuysa kişinin kendi hakkını araması için kanuni yolları var.
* Yani...
- Maddi ve manevi tazminat davası açabiliyorsunuz...
* Açıp kazananlar var mı?
- Var. “Cezaevinde kaldığım sürece şu kadar gelir kaybına uğradım” diyorsunuz ama daha önemlisi işin manevi boyutu. Ben sadece annemi kaybetmekle kalmadım. Çocuklarım 6-7 kere okul değiştirdiler. Psikolojileri bozuldu. 8 yaşındaki oğlum sakinleştiricilerle ayakta duruyordu. Okul hayatları bitti. Büyük oğlan bıraktı. Küçük oğlumu çıktıktan sonra tekrar okula başlattım.
* Babaları?
- Madden ve manen yoktu. Ben içerideyken bana boşanma davası açtı. Beni boşamakla kalmadı, çocuklarımızı da boşadı.
* Korkunç bu yaşadıkların...
- İçeride benim gibi daha nice insan var. Evet, suçlu olanlar da var, ama bizim gibiler de var. Artık öyle bir an geliyor ki, “Suçsuzum” demekten yoruluyorsun ve kendini her şeyden soyutlamaya, olan biteni unutmaya çalışıyorsun.
* Nasıl?
- Okuyarak. Elime ne geçtiyse okudum, içeride liseyi bitirdim. Şiir yazmaya da başladım. Edebiyata sığındım.
* Bir de verem olmuşsun içeride...
- Evet. İki ay hücrede kaldım insanlara bulaşmasın diye.
* Kafayı yemez mi insan?
- Yedim belki de.
* Nasıl yaşıyorsun?
- Kardeşim bakıyor bana, çalışamıyorum. Büyük oğlan bir internet kafede çalışıyor, kızım ve küçük oğlum okuyor. Hâlâ tedavi görüyorlar. Benim de kalbimde sorun var, tedavim sürüyor.
* Ne yapmak istiyorsun?
- Çocuklarımı daha iyi yetiştirebilmek istiyorum. Ama bu acı unutulmaz biliyorum, bizimle birlikte yaşayacak..
Avukat Fatih Ahmet Akyıldız
Haksız yere tutuklu kalmış, böyle başka bir örnek yok
* Siz neler söyleyeceksiniz?
- Müvekkilim tutuklandı ve haksız yere tutuklu kaldı. Bu tutuklanma sonucunda beraat kararı verildi, Yargıtay tarafından da bu beraat kararı onandı. Süreç boyunca, verem hastası oldu, kalp hastası oldu. Üç çocuğu onun yokluğunda büyüdü. Annesi, cezaevindeki rahatsızlıkları nedeniyle hayatını kaybetti. Eşi tarafından kendisine boşanma davası açıldı. Çocuklarına, “Katilin çocukları” dendi, bu yüzden okuyamadılar, 6-7 okul değiştirdiler. Çocuklar halen psikiyatrik destek alıyorlar. Yaşanılan mağduriyet, öyle böyle değil. Ve ortada suçsuz olduklarına dair kesinleşmiş bir karar var.
* Dava açtınız mı?
- Evet. Maddi ve manevi tazminat davası açtık. Devlet, bilirkişi tayin ediyor. Ancak onların kullandığı tazminat ölçüsü komik. 7 yıl, 84 ay eder diyorlar. Her ayı asgari ücretten hesap ederek 48-52 bin lira arası bir paraya ulaşıyorlar. Ondan da indirim istiyorlar, peşin ödüyoruz diye. Bir düşünün, hayatınız mahvolmuş, verem olmuşsunuz, kalp hastası olmuşsunuz, anneniz ölmüş, kocanız sizi ve çocuklarınızı boşamış, çocuklarınız perişan olmuş, okulu bırakmak zorunda kalmışlar ve karşılığında, “Kusura bakma” bile demeden elinize 40 bin lira gibi bir para tutuşturup, “Güle güle” diyorlar. Bu paranın bütün bu yaşananları telafi edeceğini düşünmüyoruz. Biz her yıl için 100 bin liralık tazminat davası açtık. Suçsuz yere bu kadar uzun süre cezaevinde kalmış bir başka örnek yok...
Paylaş