GEÇEN hafta İstanbul’da yapılan Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (KPK) toplantısının en ilginç yönlerinden biri, Avrupalı parlamenterlerin siyasi duruşları nedeniyle işlerinden olan gazetecilerin durumunu da gündeme getirmesiydi.
Bu konudaki en eleştirel çıkışı Avrupa Parlamentosu’nun sosyalist grubu üyesi İngiliz İşçi Partili Richard Howitt yaptı; üstelik iki kadın gazeteci Nuray Mert ve Banu Güven’in isimlerini bizzat telaffuz ederek... BASKILAR KAYGI VERİCİ BOYUTLARDA TBMM ile Avrupa Parlamentosu temsilcilerinin bir araya geldiği bu ortak forumda söz alan Howitt, hükümeti sorumlu tutan bir üslup içinde Türkiye’de basın özgürlüğü üzerindeki baskıların kaygı verici boyutlarda olduğunu, muhalif gazetecilerin ya tutuklandıklarını ya da işlerinden olduklarını söyledi. Howitt, bu çerçevede Milliyet yazarı Mert’in köşesini kaybettiğini, ayrıca NTV’de haber programı hazırlayıp sunan Güven’in de istifaya zorlandığını anlattı, “Aslında her ikisi geçmişte hükümete destek de vermiş gazetecilerdi” diye konuştu. Bu arada, aynı toplantıda AB Komisyonu’nun tutumunu açıklayan AB’nin Ankara’daki yeni Büyükelçisi Jean Maurice Ripert de “Türkiye’nin süratle çözüme kavuşturması gereken noksanları var. Özellikle tutukluluk süresi ve ifade özgürlüğü alanları olmak üzere temel haklara saygı gösterilmesi konusundaki kuvvetli kaygılarımızı muhtelif vesilelerle açıkladık” diye konuştu. BAĞIŞ: ‘MERT FİKİRLERİNİ SAVUNABİLMELİ’ Bu eleştirilere toplantının ilk günkü bölümünde hazır bulunan AB Başmüzakerecisi Devlet Bakanı Egemen Bağış yanıt verdi. Bağış, Milliyet yazarının köşesiyle ilgili eleştiriye “Onu Nuray Mert’e ve onun köşesini elinden alanlara sorun. Ben nereden bileyim? Ya köşesi okunmadığı için ya da patronlarının beğenmediği birtakım fikirleri içindir. Ama bunun bizimle veya hükümetle bir alakası olamaz. Eğer bunu hükümeti eleştirdiğine bağlarsanız, Mert’ten çok daha şiddetli şekilde eleştiren köşe yazarlarının köşelerine devam etmesi bu argümanı çürütmektedir” diye konuştu. Bağış, sözlerini şöyle tamamladı: “Fikirlerine katılmasam bile Mert’in fikirlerini savunabilme özgürlüğünü çok önemsiyorum...” KPK toplantısı bu konuşmalara sahne olurken, İngiltere’de yayımlanan haftalık The Economist dergisi de Nuray Mert’in durumunu gündeme getirdi. Batı dünyasının en saygın yayın organlarından biri olan The Economist, Mert’in muhalif görüşleri nedeniyle “işinden atıldığını” yazdı. BATI’NIN BAKIŞINDA YENİ BİR SORUN Bütün bu tartışmalar, yazılar ve Nuray Mert’in bugünlerde Batılı büyükelçiliklerin yakın ilgisiyle karşılaşması neyi gösteriyor? Galiba, Avrupa kurumlarının, genelde Avrupa kamuoyunun Türk demokrasisindeki sorunlu alanlara bakışında tutuklu gazeteciler dosyasından sonra bu kez işlerinden olan eleştirel gazetecilerin durumu diye yeni bir gündem maddesi yerleşiyor. Belli ki, önümüzdeki dönemde Ece Temelkuran, Mehmet Altan, Nuray Mert, Banu Güven ve başka isimleri sıkça duyacağız. Tabii bu eleştirilerle birlikte bütün dikkatler hükümete çevriliyor. Hükümetin bu tasarruflarda ne ölçüde doğrudan sorumluluğu olduğu ayrı bir değerlendirme konusu. Ancak doğrudan sorumluluğu olmadığı durumlarda bile gazetecileri hedef alan tasarrufların ülkedeki ifade özgürlüğünün alanıyla, genişliğiyle ilişkilendirilmesi kaçınılmazdır. Bu tür tasarruflar biraz da ülkeyi kaplayan genel siyasi iklimin birer sonucu, yansıması, türevi olarak görülür. Bu iklimden sorumlu olan da önemli ölçüde üslubu, söylemi, davranış kalıpları ve bazen de edilgenliği gibi faktörler üzerinden hükümetin bizzat kendisidir. ERDOĞAN VE DAMDAN DÜŞMEK Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, her vesileyle ifade özgürlüğüne verdiği önemi vurguluyor. Nitekim “Biz bize yapılanın başkasına yapılmasına razı olmayız” diye konuşmuştu geçen ay Zaman gazetesinin davetinde Başbakan Erdoğan ve eklemişti: “Herkesin özgürce, istediği dilde konuştuğu, yazdığı, kimsenin üzerinde baskı tehdit hissetmediği bir atmosfer inşa etmenin mücadelesi içinde olduk. Bizim fikirlerimizden, inançlarımızdan, doğrularımızdan şüphemiz yok. Dolayısıyla hiç kimsenin fikirlerinden, düşüncesinden korkmayız, ifade özgürlüğünü engellemeyiz. Engellemek isteyenlere de müsaade etmeyiz.” Her vesileyle geçmişte şiir okuduğu için “damdan düştüğünü” hatırlatan Erdoğan, “köşelerinden, programlarından düşenler” gazeteciler olunca ne hissediyor acaba?