Paylaş
Zaten herkesin bildiği ve bu köşelerde sıkça yazılan bir gerçek tekrarlanıyor: Cinayetin işleneceği devletin bütün emniyet güçleri tarafından biliniyordu, ağır bir hizmet kusuru işlediler ve Dink’in cinayetini önleyemediler. Soruşturma aşamasında da yapılması gerekenler yerine getirilmedi. Bu cinayet ile ilgili 28 idari rapor, 50 ayrı yargı kararı var ama olay bir bütün olarak ele alınmadığı için gerçeğe ulaşılması da engellendi.
Hükümet, bu olayda ağır ihmali olduğu ilk günden beri bilinen kişilerin soruşturulmasına izin vermedi. Hatta bazılarını terfi bile ettirdi.
Ben kişisel olarak bu ihmaller zincirinin esasen bir nefret suçunun sonunda gerçekleştiğine inanıyorum. Ama benim buna inanmamın bir önemi yok. Çünkü bu ihmallerin basit savsaklamalardan mı kaynaklandığını yoksa başka hesapların mı etkili olduğunu öğrenmemize engel oldular. Onun için de hepimiz istediğimize inanmakta serbestiz!
On beş gündür ilginç bir olay ile uğraşıyoruz. MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması, müsteşarın buna uymaması, hükümetin bu nedenle kanunu değiştirmesi ile gelişen bir süreç.
MİT Müsteşarı’nı ve eski müsteşar ile yardımcısını ifadeye çağıran özel yetkili savcılık.
Dink cinayeti işlendiğinde de aynı savcılık, aynı yetkilere sahipti ama bu yetkisini nedense kullanmayı akıl edemedi.
MİT Müsteşarı’nı sorguya çağırabilecek yetki, jandarma ve polis yetkililerini sorgulamaya çağıramaz mıydı?
Sonuç ortada: Cinayetin önlenmemesinde ağır kusurları olan kamu görevlileri işlerinin başındalar, bazıları terfi bile etti. Bütün bu ihtimalleri kitabında yazan gazeteci Nedim Şener ise hapiste!
Seçeni, atanmışlara kul etmek doğru mu?
KÖYÜNÜN tek gelir kaynağı olan organik tarımı yok edecek hidroelektrik santralına (HES) karşı çıktığı için “HES çalışma alanlarında bulunmama ve eylemlere katılanlar ile görüşmeme cezasına” çarptırılan 17 yaşındaki Leyla’nın fotoğrafları gazetelerde yayımlandı.
Küçücük, sıska bir köylü kızı! Ve o Leyla şimdi 9 yıl hapis cezası istemiyle yargıç karşısına çıktı.
Ellerinde silah olan, kendisinden büyük ve iri jandarmalara karşı “görevi yaptırmamak için direnme ve kasten yaralama” suçlarını işlediği için yargılanacak.
Geçenlerde de bir polis memuru, ters yöne girdiği için ceza yazdığı bir savcı tarafından mahkemeye verildi ve mahkûm edildi.
İzmir’de karakolda dayak yiyen kadın, “elleri bağlıyken dövdüğü” polislerden daha fazla hapis cezası istemiyle yargılanıyor!
Türkiye’nin düzeni böyle çünkü!
Vatandaşa hizmet etmekle yükümlü kamu görevlileri, vatandaşın “amiri” konumundalar. Öyle olduğu için de bir vatandaşın, bir kamu görevlisine “gözünün üstünde kaşın var” demesi bile ağır şekilde cezalandırılmasına yeterli oluyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün “seçilmişleri atanmışlara kul etmeyeceğini” söyledi.
Acaba seçenleri, atanmışlara yem etmeyeceği bir gün de gelecek mi, merakla bekliyorum!
Aranan ‘gaz’ Necip Fazıl’ın sözlerinde mevcuttur!
OKULLARDAKİ ve devlet dairelerindeki Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi kaldırılsın isteniyor. Şimdi moda Necip Fazıl’ın “gençliğe hitabesi”!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün o hitabeden “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik” cümlesini aktarınca, internetten buldum ve hitabenin tümünü okudum.
Bazı yorumcular “kininin davacısı gençlik” söylemine dikkat çektiler. Ben yadırgamadım. Zaten bu iktidar dönemindeki birçok işin altında bu “kin” ve intikam duygusu” yatıyor. Başbakan bunu bir kez daha, bu kez açıkça söylemiş oldu.
Necip Fazıl, bu hitabesinde gençliği bir “İslami uyanışa” çağırıyor, bir tür cihat davetiyesi gibi.
Şöyle bir bölümü de var: “Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında ‘Hakimiyet Hakkındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik.”
Demek ki Başbakan da önünde milletvekili yemini ettiği “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözüne pek o kadar itibar etmiyor diye düşündüm ister istemez!
Başbakan’ın video yoluyla bağlandığı AKP gençlik kollarının toplantısının yapıldığı yerin dışında şöyle bir pankart asılmıştı aynı gün: “Büyük usta izindeyiz”!
Bu arkadaşlar biliyorsunuz her fırsatta “Atam izindeyiz” sözüyle kafa bulurlar, dalga geçerler.
Bunu görünce Başbakan’a bu konuşmayı hatırlattığı için hak verdim. Baksanıza hepsi izne çıkmış, belli ki çalışmak için yeni bir “gaz” istiyorlar. Aranan gaz da Necip Fazıl’da fazlasıyla var zaten!
Paylaş