Paylaş
Anonsu radyoda duyduğumda inanmamıştım. Şaka sandımdı. Meğer değilmiş!
Evet evet, yurttaş vergileriyle finanse edilen bir belediye kurumu ipliği çoktan pazara çıkmış bir dezenformasyon abidesini bugün hâlâ “gerçek” diye yutturmaya çalışıyor. Pes!
Böylesine bir cüretkârlık her makul ülkede devasa bir sanat skandalına dönüşürdü.
Ama burası Türkiye! Nitekim izlediğim kadarıyla “Sabah”ta Engin Ardıç, “Zaman”da da Fikret Ertan hariç tek bir Allah’ın kulu “bu ne maskaralıktır” diye soru sormadı.
Aksine, “solcu–ulusalcı” kalem erbabı dehşet alkış yağdırdı ve hâlâ da yağdırıyor.
* * *
UZUN hikâye ama özetin özetini anlatayım: Söz konusu Rosenberg’ler, yani Ethel ve Julius çifti ABD’nin ilk atom bombası üretiminde çalışmış iki komünist sempatizandı.
Sırları Sovyetler Birliği’ne aktardıkları gerekçesiyle de 1950 yılında tevkif edildiler.
Soğuk Savaş başlangıcının Amerika’sı o sıra, McCarthy başı çektiği için senatörün adıyla anılan ve anti-komünist cadı kazanını histeri krizinde kaynatan cinneti yaşamaktadır.
Hollywood aktörlerinden akademik kadroya dek dört bir yanda “kızıl” avlanmaktadır.
İşte Rosenberg’ler yukarıdaki ortamda yargılandılar. Suçu hep reddetmelerine rağmen de nihayetinde Sing Sing Hapishanesi’nin infaz odasında elektrik sandalyesine oturtuldular.
Ve daha soruşturmadan itibaren Kremlin güdümlü bilumum partiler ve “yol arkadaşı” denilen solcu aydınlar bütün dünyada çiftin masumiyetine dair dev bir kampanya yürüttüler.
Eh, Sartre’den Picasso’ya aynı “yol arkadaşları”nın en ünlüleri ve en prestijlileri hengâme kopartıyor ya, infaz hükmü Batı kolektif hafızasına bir kara leke olarak yerleşti.
Ta altmışların sonunda da Fransız tarihçi Alain Decaux “Rosenberg’ler Ölmemeli” diye dramatik bir piyes yazdı ki, kırk küsur sene önce “Dostlar Tiyatro”sunda seyretmiştim.
* * *
ŞİMDİ sıkı durun! Bizde tekrar sahneleniyor ama biliyor musunuz ki, bizzat o yazar dahi tongaya geldiğini itiraf ederek özeleştiri yaptı. Hatta kendi oyununu Fransa’da yasakladı!
Çünkü Rosenberg’ler bal gibi suçluydular! Bal gibi casustular! Bal gibi ihanet ettiler!
Zira 1995’den beri kesinleşti ki “Venona” koduyla New York’taki Rus Konsolosluğu’nun şifresini kırmış olan FBI oradan gönderilen kriptolar sayesinde çiftin kimliğini biliyordu.
Ama bu ultra gizli istihbarat sırrı öğrenilmesin diye duruşmaya delil sunmadı.
Bitmedi! Yıkılış ertesi açılan SSCB arşivlerinde hıyanetin doğrulanması bir yana, yine Rosenberg’lerin yine New York’taki KGB muhatabı olmuş olan efsanevi ajan Alexander Feklisov 1997 yılında yayınlanan “Hatıralar”ında Julius’un “Antenna” kod adı altında “sosyalizmin gönüllü fedaisi olarak önemli hizmetler verdiğini” ifşa etti. Mersiye yazdı.
Dolayısıyla, kampanyaya katılıp faka bastığını şimdi anlayan o “yol arkadaşları” “oy neyledik, neyledik / yalanı hakikat belledik” diye dövünürken, komünist manipülasyonun mazide ulaştığı raddeyi olay ekseninde işleyen onlarca araştırma kitabı da Batı’da yok sattı.
Zaten tek tük Siyonist veya kızıl fanatik hariç dünyada kimse artık cürümü tartışmıyor.
* * *
FAKAT doğru, kitlesel münevveran faaliyet “solcu–ulusalcı” tahakkümü altında olduğu için yukarıdaki kitapların çoğu ya Türkçe’ye hiç çevrilmedi, ya da aforoz edildi.
Nitekim işte bu cahil fütursuzluğudur ki yazarını bile utandıran bir dezenformasyon piyesini bir tek bizim ülkemizde ve üstelik belediye tiyatrosunda sahnelemek cüretini veriyor.
Oysa masumiyetlerinden değil, idam cezasını toptan reddettiğim için bana göre de Rosenberg’ler ölmemeliydi ama her halükarda ve esas olarak evrensel gerçekler yaşamalı!
Ancak eyvah, tüm dünyada sonsuz sıradan, sonsuz nesnel ve sonsuz inatçı addedilen o gerçekleri entelektüel namus ve ahlâkla söylemek bile Türkiye’de hâlâ cesaret gerektiriyor.
Paylaş