Hükümetin son krize habersiz yakalanması olağan mı?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşı olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın şüpheli olarak Adliye’ye çağrılması girişimine verdiği tepkinin gerisinde ne yatıyor?
Bütün işaretler, Başbakan’ın bu hazırlıklardan habersiz olduğunu ve öğrendiğinde bir şaşkınlık yaşadığını gösteriyor.
Hükümet, polis-yargı işbirliğinden kaynaklanan bu hamleye oldukça sert bir karşılık verdi. İstanbul Emniyeti’nin istihbarat ve terörle mücadele birimlerindeki bazı kilit yöneticiler iki ayrı dalga halinde görevlerinden alındı. POLİS SAVCIYA BAĞLI ÇALIŞMAK ZORUNDA
Polisin rolünü büyüteç altına yatırmadan önce soruşturmayı Özel Yetkili Savcılığın yürüttüğüne dikkat çekmeliyiz. Savcılar siyasal iktidardan bağımsız hareket etmek durumunda. Bu olayda Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın gerçekten hükümetten bağımsız hareket ettiği konusunda herhalde kimsenin şüphesi yoktur. Polise gelince...
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 164’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında “Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adli kolluğa yaptırılır. Adli kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adli görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir” deniliyor. Krize yol açan soruşturmayı yürüten İstanbul Emniyeti’nin istihbarat ve terörle mücadele birimlerindeki görevliler de bu yasa çerçevesinde “adli kolluk” olarak savcıya bağlı çalışıyordu. AMA SİCİL AMİRİ EMNİYET MÜDÜRÜ
Ama adli kolluk söz konusu olduğunda madalyonun bir de diğer yüzü var.
Birincisi, her ne kadar savcıya tabi olsa da adli kolluğun soruşturmalarda önemli bir hareket serbestisine, hatta belirleyiciliğe sahip olduğu ortada. Sahada işi yürüten, bütün istihbari çalışmayı yapan, şüphelileri izleyen, yakalayan, fezlekeleri yazan polis birimleri... Savcıların doğru dürüst bir sekretaryası bile yok. Bazı durumlarda savcının şüphelilere yönelteceği soruların bile polis tarafından hazırlandığı biliniyor. Keza, iddianamelerde polis fezlekelerinin cümle cümle aktarıldığı durumlarla da sıkça karşılaşılıyor.
Asıl çelişki, savcıya bağlı çalışan polis görevlilerinin idari olarak Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı olması. Örneğin MİT Müsteşarı’na odaklanan hazırlığı yürüten polislerin birinci derecedeki sicil amiri İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, ikinci derecede sicil amiri ise İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’dan başkası değil. MÜDÜRÜNE BİLGİ VERMEK ZORUNDA MI?
Burada yanıt aranması gereken soru şudur: Bu ölçüde hassas bir soruşturmayı yürüten polis görevlilerinin hangi aşamada sicil amirlerini bilgilendirmeleri gerekir? Ayrıca bilgilendirmeleri gerekir mi? Yasal bir zorunluluk var mı?
1 Haziran 2005 tarihli 25832 sayılı Adli Kolluk Yönetmeliği’nin 5’inci maddesinde “Adli kolluk görevlilerine, adli görevi bulunmayan üstleri tarafından yürütülen soruşturma ile ilgili emir ve talimat verilemez” deniliyor.
Görüleceği gibi, Emniyet Müdürü ya da Vali’nin soruşturma esnasında maiyetlerindeki polise emir verme yetkisi yok. Ama yasa ve yönetmelikte adli kolluk olarak polisin amirine bilgi vermesine engel bir hüküm de yok.
Geçmişte pek çok hassas operasyonda adli kolluğun bu bilgilendirmeyi yaptığı, hükümetin de böylece “karanlıkta kalmadığı” bilinen bir gerçek. İÇİŞLERİ BAKANI’NIN HABERİ OLDU MU?
Buna karşılık son kriz, bu bilgilendirme mekanizmasının çalışmadığını, süreçte rol oynayan polislerin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ı bilgilendirmeklerine işaret ediyor.
Meselenin ilginç bir boyutu daha var. Bu çalışmayı yürüten istihbarat ve terörle mücadele şube birimlerinin aynı zamanda Ankara’daki Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Terörle Mücadele ve İstihbarat Daire Başkanlıklarıyla da bağlantılı çalışmaları gerekiyor.
Bu çerçevede MİT üst yönetiminin sorgulanması hazırlıkları hakkında Ankara’ya dönük bir bilgilendirmenin olup olmadığı bilinmiyor. Ama Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ulaşmış bir bilgi olsaydı, bunun İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e de aktarılmış olması gerekmez miydi?
Ancak İçişleri Bakanı’nın da İstanbul Emniyeti’nde yürütülen bu hazırlıktan haberdar olmadığı anlaşılıyor.
Sonuçta, Türkiye’yi kilitleyen son krizin adli kolluk sisteminin işleyişiyle ilgili ilginç bir tartışmayı beraberinde getireceğini söyleyebiliriz.