Paylaş
Bu çok hassas ve karmaşık konuyu analiz etmeden önce, ‘devrimci’ Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerindeki darbe teşebbüsleri karşısında, o zamanki Başbakan İsmet Paşa’nın nasıl davrandığına bakalım. Albay Aydemir’in darbe teşebbüsünde askeri birlikler devlet kurumlarını kuşatmış, Genelkurmay bile sinmişti! İşte İsmet Paşa’nın sözleri:
“Sabahleyin erken davranan bir çete memlekete hakim olacağını iddia eder ve bütün memleket, onlar gibi düşünmeyen bütün ordu tavuk gibi bir yere kapanır, başüstüne derse o milletin yaşama hakkı olamaz... Devletin şerefi böyle bir hareketi derhal bastırmayı icap ettirir.”
Peki nasıl yapmıştı Başbakan İnönü?
İnönü’nün iki tavrı
27 Mayıs şekavetinin etkisiyle orduda cuntaların kaynaştığı o dönemde, İsmet Paşa, Talat’ın 22 Şubat darbesini pazarlıkla önleyebilmişti! Talat darbeden vazgeçecek, İnönü de onları ordudan atacak ama af kanunu çıkaracaktı.
İnönü bu ara dönemde orduda hızlı atamalarla Talatçıları temizleyiverdi.
Bir yıl sonra, 21 Mayıs 1963’te Talat tekrar darbe hareketi başlattı; devlet kurumlarını kuşattı, radyoyu ele geçirip ihtilal beyannamesi bile yayınladı! İşte Hürriyet’in o günkü manşeti:
Fakat bu defa Talat orduda zayıflamış, hükümet güçlenmişti. İhtilalciler tutuklandı, yargılandı.
Hukukun ve siyasetin görevi
Böylesine kapsamlı ve fiili bir darbe teşebbüsünün yargılanmasında verilen mahkûmiyet sayısı 93’ten ibaretti. Bunun 7’si idam, 29’u müebbettir. Sadece iki kişi, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan idam edilmişti. Mahkûmiyetlerin çoğunluğu 1-5 yıl arasında hapisti. Elinde silahla darbeye katılan herkes ve darbeyi fikren destekleyen herkes yargılanmamıştı. Bunlar siyasi iradenin kararıyla ordudan çıkarılmıştı.
Evet, fiilen darbe eylemine başlanmış durumlarda bile yargının yapacakları vardır, yargının karışmayıp siyasi iradenin yapacakları vardır. Ucundan bucağından bulaşanlar yargılansaydı herhalde en az bin kişiyi tutuklamak gerekirdi. Yargı dosya yığınlarının altından kalkamaz, siyasi ortam da fevkalade gerginleşirdi üstelik.
Bütün demokrasilerde orduda darbeci gruplar belirdiğinde önde gelenler yargılanır, şurasından, burasından bulaşanlar etkisiz görevlere atanarak veya emekliye sevk edilerek ‘zararsız’ hale getirilir. Bunu siyasi irade yapar.
‘Özel yetki’
İşte bu sebepten, demokratik sistemlerde yüksek bürokratların belirli konularda sorgulanmaları, yargılanmaları siyasi iradenin ve çeşitli üst mercilerin iznine bağlanmıştır. Bizde de böyledir fakat CMK 251. madde ile belirli suçlarda “izin” şartı kaldırılarak savcı ve mahkemelere “özel yetkiler” verilmiştir. Bu yetkilerin ölçüsüz kullanılması toplumda gerilimler, sistem içinde çatışmalar yaratmaktadır.
Onun için CMK’da değişiklik yapılarak, ölçülü bir şekilde bu tür soruşturmalar için yeniden “izin” sistemi getirilmelidir. Ölçülü diyorum, bu defa da aksi yönde kantarın topunu kaçırarak eskiden olduğu gibi ‘girilmez alanlar’ yaratılmamalıdır, “makul” bir izin sistemi getirilmelidir.
Benim Adalet Bakanı’na çağrım bu yöndedir.
Ergenekoncular da bundan yararlanmaz mı?! “AKP yargısı” Başbakan’ın MİT Müsteşarı’nı niye sorgulamak istiyor?! Muhalefetin istediği gibi “özel yetkili” savcı şimdi Başbakan’ı da sorgulamaya çağırmalı mı?! Vesaire...
Bunları yarın yazacağım.
Paylaş