Paylaş
Muhafazakâr yazarlar “dindar nesiller yetiştirme”nin ancak sivil toplum kuruluşlarınca yapılabilecek bir faaliyet olduğunu yazdılar.
Bu, siyasi kültürümüzdeki değişimin yönünü gösteren çok önemli bir sosyolojik veridir.
Bir kamu hizmetleri örgütlenmesi olan “devlet”in dini ve felsefi inançlarla siyasi görüşler karşısında “tarafsız” olması ve toplumu bu alanlarda serbest bırakması gerektiği bilinci Türkiye’de gelişiyor. Eskiden böyle miydi? Devletin Atatürkçü, İslami, milliyetçi, sosyalist falan olması kavgasından geçilmezdi.
Yeni Şafak’ta Özlem Aybayrak şöyle yazıyor:
“Laik bir devlette herhangi bir toplumsal grubun ‘dindarlaştırılması’ ile ilgili bir düzenleme yapılamaz, demokratik devletin böyle bir misyonu olamaz. Ama aynı laik devlette dindarları birtakım haklardan mahrum etme kararı da alınamaz.”
Seküler dindarlar!
Sayın Albayrak’ın bu tanımı çağdaş liberal demokrasinin laiklik tanımıdır, aynen katılıyorum. Bizim siyasi kültürümüz de bu yönde değişmekte, modernleşmektedir.
Hatta Türkiye’de farklı inanışlar daha görünür hale gelirken, Albayrak’ın belirttiği gibi, “dindarların giderek sekülerleşmesi” süreci de yaşanmaktadır!
Ali Çarkoğlu, Ersin Kalaycıoğlu ve Binnaz Toprak’ın araştırmaları göstermiştir ki, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dindarlık yaygınlaşıyor ama aynı zamanda laik devlet ilkesi de benimseniyor. “Din devleti” isteyenlerin oranı 1996’da yüzde 25’e kadar çıkmışken 2008’de yüzde 8’e düşmüştür, en hızlı düşüş AKP zamanında olmuştur!
Çünkü AKP iktidarında dindarlar, hayat tarzlarına düşmanlık etmeyen, özgürlükçü bir laikliğin de olabileceğini görmüşler, benimsemişlerdir. Anadolu sermayesinin gelişmesi de İslami kesimin “burjuvalaşması”nı hızlandırmış, bu da “sekülerleşme”nin yolunu açmıştır.
Laikliği öven Başbakan
Öyleyse Başbakan niye öyle konuştu? Mısır’da laikliği öven Başbakan hem de... Evvela her muhafazakâr gibi elbette dindarlığın yaygınlaşmasını ister elbette... Ama bu bireysel ve sivil toplum alanıyla ilgili bir konudur.
Yanlış, çok yanlış olan bunu bir devlet işlevi olarak görmektir.
Başbakan’ın bugüne kadar eğitim müfredatını değiştirmek, itikat ve ibadet dersleri koymak, diğer dersleri din süzgecinden geçirmek gibi bir niyeti olduğuna ihtimal vermiyorum. Olamaz... Eğitimi bilgisayarlaştırmaya, dünyaya açmaya, üniversiteleri çoğaltmaya çalışan kendisi değil mi?
Peki niye öyle dedi?.. CHP’ye yüklenmek için!
Bazı CHP’li vekiller katsayı eşitliğini iptal ettirmek için Danıştay’a dava açtılar ya, Başbakan “Dindar nesil istemiyorsunuz” diyerek CHP’ye yüklendi.
Balkon söylemi?!
Yıllardır ben de katsayı eşitliğini savunuyorum, ama bu son “nesil kavgası”nı anlamıyorum.
Evvela, CHP katsayı eşitliğini iptal ettirmek için Danıştay’a gitmedi, davayı bazı vekiller açtı; türban konusunda olduğu gibi katsayı konusunda da CHP’nin bu kurumsal ‘yumuşaması’nı teşvik etmek gerekirken, Başbakan’ın niye böyle bir tartışmaya yol açtığını anlamıyorum.
Daha önemlisi, Başbakan niye her salı konuşmasında muhalefetle bu kadar sert polemiklere giriyor? İktidara yürüyen bir muhalefet mi var?
Sayın Erdoğan iki sene sonra cumhurbaşkanı olacak, bunun imaj inşasına şimdiden dikkat etmesi gerekmez mi? Yeni bir anayasa yapılacaksa, içtüzük değiştirilecekse partiler arası ilişkileri yumuşatmak gerekmez mi?
Sayın Başbakan yeni bir seçime girmeyecektir, niye her hafta bir seçim sath-ı mailine giriyoruz? “Balkon konuşması”nda seçim kavgalarının seçim meydanlarında kalmasını istememiş miydi?
Paylaş