Yargı Reformu (8): Avrupa’dan telefon dinleme uyarısı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ADALET Bakanı Sadullah Ergin tarafından açıklanan yargı reformu paketinin en çok tartışılacak başlıklarından birini hukuka uygun dinlemelerin ayıklanmadan iddianamelere konması başlığı oluşturacak.
Hükümet, tasarıda bu konuda savcılara tam bir serbesti getiriyor.
Bu serbesti, çarşamba günkü yazımızda da vurguladığımız gibi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’ün geçen ay açıkladığı “Türkiye’deki Adalet Yönetimi ve İnsan Haklarının Korunması” başlıklı raporunda eleştiri konusu yapılan başlıklardan biri.
Hammarberg, hâkimlerin savcılardan gelen bütün dinleme taleplerine otomatik onay vermelerini eleştirmiş, ayrıca yasal yoldan yapılan dinleme kayıtları iddianamelere konurken özel konuşmaların ayrılmamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde “kaygı verici” bir durum olduğunu söylemişti. KİME ÂŞIK OLDUĞUNUZ KAMUOYUNA AÇIKLANMAMALI
Geçenlerde İstanbul’a yaptığı ziyaret sırasında kendisiyle yaptığımız mülakatta İsveçli insan hakları otoritesine bu konuyu da sorduk. Yönelttiğimiz soruları ve kendisinin yanıtlarını aynen aktarıyoruz:
- Raporunuzda yasal dinlemeler konusunda getirdiğiniz eleştirileri açar mısınız? HAMMARBERG: Bu problematik bir konu. Yaşadığımız dönemde ortam ve telefon dinleme sorunuyla yalnızca Türkiye değil pek çok ülkede karşılaşıyoruz. Türkiye’de sorunun bir yönü, hâkimlerin savcılardan gelen taleplere inceleme yapmadan rutin bir şekilde onay vermeleri. Diğer sorun, dinlemeyi yapan polisin konuşmayı deşifre ettikten sonra tümünü ya da çoğunu iddianamenin içine koyması. Savcıların da bunların üzerinden giderek neyin soruşturmayla ilgili, neyin ilgili olmadığını ayırmadıkları anlaşılıyor. Sonuçta iddianameler ve ekleri soruşturmayla ilgisi olmayan pek çok enformasyonla doluyor. Bu durum, yargılama, mahkeme aşamasında da karışıklığa yol açıyor. Bu, iddianamelerin kalitesiyle ilgili bir mesele.
Son olarak şunu söyleyebilirim, bu uygulama pek çok noktada bireyin haklarının ihlal edilmesine yol açıyor. Salt şüpheli olduğunuz diye, kime âşık olduğunuz ya da annenizin hasta olup olmadığının kamuoyuna açıklanmasının mağduru olmamalısınız. Bunlar kesinlikle mahrem kalması gereken şeyler. Evet bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin sekizinci maddesi açısından çok problemli bir konu. (Madde 8: Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.) AİHM SINIRLAMADAN YANA
- Türk muhataplarınızla görüşmeleriniz sırasında bu konuyu hiç açtınız mı? HAMMARBERG: Evet açtım ama daha çok açmam gerekiyor...
- Adalet Bakanı’na mı söylediniz? HAMMARBERG: Bu, görüşmelerimizde gündeme gelmiş olan bir konudur. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, bunu çok büyük bir mesele yaptığımı da söyleyemem. Dediğim gibi pek çok ülkede olan bir sorun bu ama kayıtların Türkiye’deki gibi kullanılış şekline diğer ülkelerde rastlanmıyor. Konuşmaları deşifre edip yayınlamak iyi bir şey değil. Burada yetkililerle konuştuğunuzda bu alanda kullanılan modern tekniklerden söz ediyorlar, “sorun nerede” diyorlar. Bu bir sorundur, birey haklarının ihlalidir.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki içtihadı nedir? HAMMARBERG: Bakmam lazım. Ama mahkemenin genel tutumunu biliyorum. Bu konuda mahkemenin baktığı dosyalar oldu. Mahkeme, bu konuda sınırlayıcı bir tutum içinde. Bu konuda ciddiler. Şu tutumu alacaklarından eminim: Birincisi, hâkimlerin (savcılardan gelen) dinleme taleplerine onay vermeden önce çok daha ciddi bir tutum içinde olmaları gereğidir. İkincisi, üçüncü tarafların haklarını ihlal eden şeylerin iddianamelerde yayımlanmaması gerekir. Özellikle tutuklanan iki gazetecinin durumunda (Nedim Şener ve Ahmet Şık) savcının deşifreleri hiçbir filtreden geçirmediğini biliyorum.
Hammarberg’ün açıklamaları dikkate alındığında, hükümetin tasarının TBMM’deki görüşmeler sırasında bu başlıkta alacağı tutum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taahhütleri açısından da bir mihenk taşı olacaktır.