Yoksa ben ölüyor muyum

BRONNIE Ware, Avustralyalı bir hemşire.

Yıllar boyunca, evinde ölümü bekleyen hastalarla ilgilenmiş.

Emekli olduktan sonra, ölüm döşeğindeki insanlarla yaptığı sohbetleri anlatan bir kitap yayınlamış.

1 Şubat günü Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan habere göre, Bronnie Ware bu hastalara, hayatlarında yapmadıkları için nelerden dolayı pişman olduklarını sormuş.

Ortaya hepimiz için ilginç bir test çıkmış.

Ölmekte olan insanların pişmanlıklarını 5 maddede toplamış:

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ İNSAN DİYOR Kİ
“Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürdürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı.”

KENDİME BAKIYORUM
Hayatım boyunca, tam da bunu yapmışım. Başkalarının dediğine değil, kendi kafama göre takılmışım. Hayallerimin peşinde koşmuşum.

ÖLMEKTE OLAN İNSAN DİYOR Kİ
“Keşke bu kadar çalışmasaydım.”

KENDİME BAKIYORUM
Ben kendimi tembel buluyorum, ama başkaları çok çalışıyorsun diyor. Bir tek Aydın Doğan, yıllarca önce Antalya’da, “Sen çalışmayı pek sevmiyorsun” demişti. Söylediği doğruydu.

ÖLMEKTE OLAN İNSAN DİYOR Kİ
“Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı.”

KENDİME BAKIYORUM
İşte bu tam bana uyuyor. Hayatımın her döneminde duygularımı hiç sansürlemeden dile getirmişim.
Ama maliyeti var. Hem de çok ağır.

ÖLMEKTE OLAN İNSAN DİYOR Kİ
“Keşke arkadaşlarımla ilişkilerimi sürdürseydim.”

KENDİME BAKIYORUM
Ben de “Keşke” diyorum. Ama öyle bir meslek yapıyorum ki; insanda ne yıkmadık dostluk, ne enkaza çevirmediği arkadaşlık bırakmış.

ÖLMEKTE OLAN İNSAN DİYOR Kİ
“Keşke kendime daha mutlu olmak için izin verseydim.”

KENDİME BAKIYORUM
Hayatıma ait bilançoların kimi iflas, kimi eksi yazmış. Ama “mutluluk” derseniz, işte o hep pozitifte.
Ne demiştim:
“That was a good life...”
Harika bir hayattı. Çocukluğum harika başladı, gençliğim harika geçti.
Olgunluğum nasıldı diye sorarsanız, cevap veremeyeceğim. Çünkü hiç olgunlaşamadım.
İçinde bulunduğum yaşı sorarsanız, Güneri Cıvaoğlu kızdığı için söylemiyorum, ama onun için de “Harikulade” diyebilirim.

NETİCE
Ecel kapımı çalmadan önce, içimdeki şeylerin çoğunu yapmışım.

SON SÖZ
Allah’ıma şükürler olsun... Henüz ölmemişim, ama güzel yaşamışım...

SON 4 YILDA NELER ÖĞRENDİM

- Askerlerin süngüsü indirilip, kışlalarına geri sokulunca, geriye kalan rejimin adı ille de “demokrasi” olmayabiliyormuş.

- Referandum yapıp, yargıya çekidüzen verme girişimi, ille de hukuk devletine çıkmayabiliyormuş.

- “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” baskıcı rejimi simgeliyormuş; meğer aynı işi aynı fecilikte yapan “Özel Yetkili Mahkemeler” ileri demokrasinin simgesiymiş.

- Bir zamanlar baskılardan zarar gören siyasiler, kendileri iktidara gelince, “Sıra bizde” deyip kendileri daha baskıcı olabiliyormuş.

- “Demokrasisi arızalı ülkelerde ekonomi de iyi gitmez” tezi meğer bir hurafeymiş.

- “İleri demokrasilerde” gazetecilerin muhbirlik yapması, meslektaş evi işaretlemesi, gammazcı olması normal bir gazetecilik faaliyetiymiş.

- “Otoriter demokrasilerin” adı, “ileri demokrasi” olarak da tescil edilebilirmiş.

- Gazeteciler meğer üçe ayrılıyormuş: “İçerde yatanlar”, “Dışarıda yatanlar” ve “Serbest meslek sahipleri”.

- Cezaevinde şike yapan bir tek futbolcu bulunmadığı halde, maçlarda pekala şike yapılabiliyormuş.

- “Atatürkçü nesil” yetiştirmek diktatörlük, “Dindar nesil” yetiştirmek demokratlıkmış.

- Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan sisteme geçiş süresi tanımak diktatörlük; “Arap Baharı”ndan sonra hâlâ aynı telden çalan rejimlere 20 yıl geçiş süresi tanımak demokratlıkmış.

Anlayacağınız “Çıkmışız açık alınla, 4 yılda her ileri demokrasi dersinden”...
Yazarın Tüm Yazıları