YARGI REFORMU (5) Özel hayatın korunmasında sorun var

GEÇEN haftanın dikkat çeken haberlerinden biri, eski milli futbolculardan AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’ün dün istifa eden Futbol Federasyonu Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ’ı mahkemeye vermesiydi.

Nedeni, Gümüşdağ’ın eski Federasyon Başkanı Hakkı Özgener ile telefonda konuşurken kendisi hakkında bazı küfürlü ifadeler kullanmış olması.

Gümüşdağ’ın Şükür hakkında bu sözleri sarf ettiğini, şike soruşturması kapsamında yasal bir şekilde dinlenen telefon konuşmalarının deşifreleri iddianamenin eklerine konduğu için öğrenmiş olduk.

Peki Gümüşdağ ile Özgener arasında Şükür hakkında geçen konuşmaların iddianamenin konusu olan suç iddialarını destekleyen, delil olarak savcının tezlerini destekleyen bir yönü var mı?

Olduğu söylenemez. Ancak hukuken delil niteliği taşımasa da tapeler ayıklama yapılmadan ham haliyle iddianame eklerine dahil edildiği için -içeriği ne kadar nahoş olursa olsun- iki kişi arasındaki özel haberleşmenin sınırları içinde kalması gereken bir konu, bütün Türkiye’nin bilgisine ulaşmıştır.

HÜKÜMET İTİBARSIZLAŞMAYA GÖZ YUMUNCA

Bu olay ne ilktir, ne de sonuncu olacaktır. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in hazırladığı yargı reformu tasarısına bakılırsa, uygulama bundan böyle yasal açıdan daha da sağlam bir zemine oturarak sürdürülecektir.

Sorunun temelinde, AK Parti hükümetinin 2004 yılında telefon dinlemeler konusundaki yasa değişikliğine giderken, “soruşturmayla ilgisi olmayan dinleme kayıtları imha edilir” şeklindeki bir hükmü mevzuattan çıkartmış olması yatıyor.

Bunun sonucudur ki, telefonları dinlenen sanıkların konuşmaları bütün çıplaklığı ile kamuoyuna açıklanmakta, davayla ilgisi olmayan ama sanıklarla konuşmuş bulunan vatandaşlara ait özel konuşmalar da ortalığa saçılmakta, insanlar göz göre göre itibarsızlaştırılmaktadır.

SAVCILARA SINIRSIZ SERBESTİ DOKTRİNİ

Hükümet, bugüne dek bu uygulamayı bilinçli bir tercihle seyirci kalarak izlemeyi tercih etmiştir. Son yargı reformunda seyirci kalmanın da ötesine geçerek, uygulamayı kurumsallaştırmaktadır. Tasarıda “hukuka aykırı” dinlemelerin açıklanmasına verilen cezalar artırılırken, “hukuka uygun” dinlemelerin de mahkeme aşamasında açıklanmasına tam bir yasal serbesti getirilmektedir.

Gerekçede, “telefon dinlemelerin hukuka uygun olarak yapılması halinde bir suçun oluşmadığı” belirtildikten sonra şöyle deniliyor:

“Bu içeriklerden bir kısmı soruşturma dosyasına konularak soruşturmanın süjelerinin bilgisine ve bilahare iddianame kabul edildikten sonra da kamunun bilgisine açık hale gelmektedir. Bu gibi durumlarda TCK 132’nin maddenin ikinci fıkrasında tanımlanmış olan suç (içeriğin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi) oluşmayacaktır.”

Görüleceği gibi, tasarının gerekçesinde formüle edilen bu doktrinle savcılara telefon dökümleri konusunda istedikleri gibi hareket etme serbestisi tanınmış oluyor.

AVRUPA KONSEYİ DE RAHATSIZ

Bu ölçüde sınırsız bir serbesti ne Anayasa’ya ne de evrensel hukuka uygundur.

Anayasa ve yasalar özel hayatın gizliliğinin korunmasını ve haberleşmeyi güvence altına almışsa, yasal dinlemelerin de bu güvenceyi gölgelemeyen bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Yasa koyucu, devletin “dinleme ihtiyacı” ile Anayasa’nın vatandaşların bu alandaki haklarını koruyan güvenceleri arasında bir dengeyi bulmak zorundadır.

Son dönemde mahkemelerden yasal dinleme kayıtlarında özel hayatın deşifre edilmesini mahkûm eden kararlar çıkmaktaydı. Ergenekon sanığı olan yazar İlhan Selçuk’un sıkça evde Fashion-TV kanalını izlediğini de belirttiği özel konuşmalarını iddianameye ekleyerek aleniyet kazandıran savcılara verilen ve Yargıtay’da bekleyen kınama kararı bunlardan yalnızca biridir.

Kaldı ki, bu konu artık Avrupa Konseyi’ni de rahatsız ediyor. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’in geçenlerde açıkladığı ve Türk yargı sistemine dönük ciddi eleştirilere yer verdiği raporunda eleştirdiği başlıklardan biri de telefon kayıtlarının ayıklanmamasıdır.

Hammarberg, raporunda şöyle diyor: “Bir sorun da mahkemelere sunulan telefon dinleme kayıtlarında, özel haberleşmelerin sistematik olarak hariç tutulmamasıdır, ki bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesi (özel hayat/haberleşme özgürlüğü) kapsamında kaygılara yol açmaktadır.”
AK Parti hükümeti, bu konuda Avrupa değerleri ve AİHM’ye dönük yükümlülükleri ile Üçüncü Dünya kuralsızlığı arasında bir tercih yapmak durumundadır.
Yazarın Tüm Yazıları