PROF. Dr. Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu’nun katledilişlerinin yıldönümündeyiz.
Yitirdiğimiz sayısız aydınımızın ardından anma törenleri yaparken hiç olmazsa adaletin yerini bulduğu ve katliamların sanıklarının hak ettikleri cezayı aldıklarını bilmek, gerici saldırganlığa “dur” demek için bir umut olabilirdi. Ne yazık ki bugün onların anma günlerini yukarıdaki başlıkla anıyoruz. Bugün beklediğimiz ve aradığımız şey adalettir. Bir hukuk terimi olmaktan önce, adalet, hakka uygunluk, haklılık, hakkı gözetme ve doğruluktur. Platon’a göre, “İnsan ve devlet için en yüce erdemlerden biridir”. Adaletin aracı hukuktur. Olması gereken hukuk, akla, vicdana ve ahlaka dayanır. Hukuk, yönetenlerin üretimi olduğunda oradan adaleti ve erdemi beklemek zorlaşır. Halkın değil, kendi çıkarlarının koruyucusu olan iktidarlar, adaleti sağlayamazlar. Kendisini evrensel hukukla değil, var olan yasalarla bağlı gören ve yönetenlerin emrine giren yargının da adalet üretmesi olanaksızdır. Muammer Aksoy’lardan, Hırant Dink’e uzayan süreçte, bugün halkın vicdanında adalet duygusu ciddi bir sarsıntı içindedir. Pek çok aydın cinayeti hâlâ aydınlatılmamış, arkasındaki örgütler yargı önüne çıkarılamamıştır. Yargı kararları da önemli soru işaretleri taşımaktadır. Pek çok cinayetin eylemcisi dışarıda ellerini kollarını sallayarak gezerken, cezaevleri adeta 12 Mart ve 12 Eylül’ü aratacak uygulamalarla muhaliflerle doldurulmuştur. İnsan yaşamına kastedenlerin terör örgütü eylemcisi sayılmadığı bir ortamda, henüz haklarında bir iddianame düzenlenememiş, yargılama yapılmamış ve yargılama sonucunda suçlulukları kesin hükme bağlanmamış insanlar, terörist ilan edilmiştir. Trajikomik olan, sözde terör eylemcisi olmakla suçlanan bu kişilerin arasında halkın oyları ile seçilmiş milletvekillerinin bulunuşudur! Milletvekilliği, halkın oyları ile oluştuğuna göre, halk, terör eylemcilerini milletvekili seçerek suça katılmış durumda mıdır? Adaletli bir yargılamada, hüküm kesinleşinceye dek masumiyet esastır. Ancak, bugün, herkesin “şüpheli” sayıldığı bir iklim hâkimdir. Oysa yürürlükteki hukuk sistemimiz dahi ‘masumiyet?suçsuzluk ilkesini’ koruma altına almıştır. Suçsuzluk karinesi, haklarında kesin hüküm verilinceye dek, bireylerin lekelenmemesi, kamu oyunca suçlu ilan edilmemesi için özen gösterilmesini emreder. Bir ülkede adaletin sağlamlığı, demokrasinin varlığı için de bir güvencedir. Canlarına kıyılmış olan aydınlarımız, düşünceleri nedeni ile gericiliğin hedefi oldular. Bugün cezaevlerini dolduran aydınlarımızın da suçları düşünmek ve yanlış gidişe “hayır” demektir. Adaleti sağlamak için “Hayırlara” hep birlikte katılmamız ve sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Toplum olarak sadece onlara karşı değil, bütün bir devrimci geçmişe karşı borçluyuz. Onların ışıklar içinde yatmasının tek yolu, susmamak ve direnmektir. Şenal SARIHAN - Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı
Anayasa Mahkemesi teraziyi dengede tutmalı
CHP, KHK’lerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve Mahkeme Başkanı ile ilgili olarak tarafsız olmadığı için reddi hâkim talebinde bulundu. Yüksek Mahkeme, başkan olmadan toplanıp, ret talebinin kötü niyetli olduğuna hükmederek CHP başvurusunun imzacı vekillerini para cezasına mahkûm etti. Anayasa Mahkemesi’nin yargılama usulüne ilişkin kanunun 60. maddesi, para cezasına hükmedebilmek için “kötü niyetin”, açık olarak varlığını şart koştuğundan infazını hemen öngörüyor. Evet hukukçu Sühan Özkan bakın bu konuda ne diyor: “Mahkeme Başkanı dünya görüşü olarak mevcut iktidara yakın bir görüntü vermektedir. CHP’nin, başkanla ilgili talebinde, açık bir şekilde kötü niyetli olduğu, hangi ölçüye göre takdir edilmektedir? Reddi hâkim talebi reddedilir ve iş biter, hükmedilen para cezası mahkûmiyeti, CHP’nin başvurusunun sonucunda verilecek kararın akıbetini ne ölçüde etkiler sorusuna muhatap olmak yanlıştır. Yüksek Mahkemeler hiçbir konuda şüphe yaratabilecek siyasi tavırlar içinde olmamalı, sadece adaletin terazisini dengede tutmalıdır. Yüksek Mahkeme bu kararı ile ana muhalefet partisi ile davanın esası dışında ‘tarafsızlık gibi sübjektif değerlendirmelere açık’ bir konuda oybirliği ile ihtilafa girmiştir ve bu tavır doğru değildir.”
Dikkat kışlaya savcı geliyor
SON medya manşetlerine göre, savcı kışlayı basabilecekmiş. Desenize artık kışla nizamiye nöbetçileri, “Dikkat komutan geliyor” gibi “Dikkat savcı geliyor”diye de rapor edecekler. Yasalar bu hızla değişmeye devam ederse, yakında askerler tezkerelerini de savcılıktan almak zorunda kalırlarsa şaşmayalım! Kazım ÇİLOĞLU
CHP delege seçimi üyeleri ürkütüyor
CHP’de ilçe seçimleri için delege seçimleri yapılıyor. Şikâyetler ve oyunlar diz boyu gidiyor. Kadıköy’de listeler bulunamıyor, bulunsa da bir saat arayla oylama yapılıyor mahallelerde... Listeleri kim arar, kim bulur. Beylikdüzü’nde Barış Mahallesi’ndeki delege seçiminde, sanayici Ali Fatinoğlu’nun çıkardığı liste karşısında, Gürsel Tekinci olarak bilinen, İstanbul İl Disiplin Kurulu Başkanı Av. Osman Bircan Çelikkol delege olamadı. Fatinoğlu “Yukarıdan gelen atama listeler yıkıldı. Örgüte ve halka dayanmadan siyaset olmaz. Biz Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz” dedi. Yenimahalle İlçe Başkanı Şerafetdin Terzi’nin ve CHP İl Kadın Kolları Başkanı’nın da aralarında bulunduğu ilçenin listesi 130 oy alırken, “Kılıçdaroğlu’nun destekçisi ve tabanın sesi” grubu 194 oy aldı. Bu durumda Yenimahalle tarihinde ilk kez bir ilçe başkanı sandıkta kalmış oldu. Fatih’i hiç anlatmayalım, ilçe yönetiminin yarısı sandıkların nerede kurulduğunu bilmiyor. Herkes birbirine kazık atıyor. Kılıçdaroğlu “Sandıklar kurulsun” diyor, ama kim dinliyor. Hani listeler 15 gün önceden ilçe merkezlerine asılırdı. Sarıyer’de neler olduğunu gercekgundem.com’da okuyunuz. Her tarafta gizli saklı oyunlar karşısında gerçek ve dürüst partililer ürküyor. Daha ilçe kongreleri sürecinde bunlar yaşanıyorsa, kurultaylarda kim bilir neler olacak? İnsanlar, siyasetin içinde bilgileriyle, çalışkanlıklarıyla ve erdemleriyle, toplumla olan ilişkileriyle bir yere varırlar ama öyle bir şey görünmüyor.
Biliyor musunuz
ESENYURT eski Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan, Diyarbakır Tıp’ta okuduğu için kendisinin Diyarbakır Ticaret Odası’ndan aranması üzerine ‘Diyarbakır Köyü’ projesine destek vereceğini bildirerek “12 ev yaptıracağım. Dostlarım, arkadaşlarım ve hemşerilerimden bu projeye karınca kararınca destek vermelerini bekliyorum. Böylece belki 100 eve ulaşabiliriz” dediğini... (Kampanya destek: 0554-912 18 81)