Paylaş
Glenn Close’la aynı yılda doğmuşum.
1947’de.
'Öldüren Cazibe' filminin o hastalıklı Alex Forrest’i ile benzer bir yanım olabilir mi?
Sadece cazibe kelimesini alır, önüne kıskanmak fiilini eklerseniz... Eh belki...
Ama başına öldüren sıfatını koymaya kalkarsanız, asla...
AYNI FİLMDE, Michael Douglas’ın karısı rolünü oynayan Anne Archer da 1947 doğumlu.
Kocasına musallat olan hastalıklı bir kadına karşı sessizce mücadele eden eş.
O da benimle aynı yaştaymış.
Meğer o filmi seyrederken, benim neslime musallat olmuş bir hastalığı seyrediyormuşum.
Kıskançlık, öfke, intikam duygusu, ölümüne kadar gitmek...
En feci insanlık arızaları yani...
xxx
ROB REINER'la aynı yıl doğmuşum.
'Stand by Me' filmini kim bilir kaç defa seyretmiş, oradaki dört çocuğun macera duygusunu, Kahramanlar’daki mahalleme uyarlayarak kim bilir kaç kere 'remake’ini çekmişim.
Demek ki birbirimizden çok uzaklarda, aynı çocukluk yıllarını, aynı duygularla yaşamışız.
xxx
CARLOS SANTANA 1947’liymiş.
'Black Magic Woman' benim 1970’imi açan şarkılardan biriydi.
İkimiz de aynı yıllarda B.B.King’i, John Lee Hooker’ı dinlemişiz.
Çocukluğumuzdan henüz çıktığımız yıllarda, Gibson gitarın sihrini keşfetmişiz.
O gitarı çalarak, bense hiç öğrenmeden sadece bir kült eşya olarak severek.
xxx
ARNOLD SCHWARZENEGGER de 1947’de doğmuş.
Ben çöp gibi kollarla, o ise kaslı bir bedenle 1960’ları yaşamışız.
Ben, 19 Mayıs sabahlarında, Alsancak Stadı'nda, kızların, Harbiyeli yaşdaşlarımın sportif bedenlerine bakışlarındaki hayranlığı gizli bir öfkeyle seyrederek büyümüşüm.
O nedenle 19 Mayıs törenlerinin kaldırıldığını öğrendiğim gün, hâlâ cılız kollarımı saklamaya çalıştığım kolu kıvrılmış gömleklerimi hatırlamış, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu kararını aynı gizli duygularla, aynı delikanlı komplekslerle desteklemişim.
O ise, beni delirten bedenlerle kariyer yapmış.
Ve biz aynı yılın çocuklarıymışız.
xxx
CEMİL TURAN’la aynı yılda doğmuşuz.
Demek ki, aynı çocukluk günlerinde top koşturmuş, forma giymişiz.
Sonra o yoluna gitmiş, ben yoluma.
2011’de kader bizi bir gün, Sivas’ta bir statta yan yana düşürmüş.
Ölüp ölüp dirilmiş, maçın bitmesi için dua etmişiz.
Soyunma odasında aynı sevinci paylaşmış, aynı yorgunlukla İstanbul’a dönmüşüz.
Sonra o ölüp ölüp dirildiğimiz maç, onu cezaevine götüren zehire dönüşmüş.
xxx
GIGLIOLA CINQUETTI 1947’liymiş.
1964'te, İzmir’de, çok uzaklardan gelen parazitli bir radyoda dinlediğim San Remo gecesinin kadını meğer benimle aynı yılda doğmuş.
'Non ho l'eta per amarti' sözleri, benim akranım bir kızın hançeresinden çıkıyormuş.
Benim Kemeraltı’nda bir dükkandan aldığım o 45’lik plağı, üç milyon kişi daha almış.
xxx
DENİZ GEZMİŞ içimizdeki en şöhretli 47’li.
Şöhretini 68’li olarak yapmış ama Türkiye’de en ünlü 47’li kim deseniz, ilk akla gelen isim o olmuş.
Üniversite işgalleriyle doğan, bir 6 Mayıs sabahı darağacında ölümle efsaneleşen, en erken gelip, en sonsuzluğa kalan şöhret.
O da çocukluğunu benimle aynı yıllarda yaşamış.
xxx
CEMİL MERİÇ 1947’de doğmamıştı.
Hiç akranımız değildi.
Ama bizleri en iyi anlayan insan belki oydu.
Şöyle diyordu 1975'te:
“47’liler harcanan bir nesil, harcanan veya intihar eden.
Silahlar sustu ama zaman zaman isyan çığlıkları yükseliyor, maşeri vicdanı ürperten çığlıklar.
Bir zelzeleyi yaşayan bu bahtsız nesil öfkesiyle, acılarıyla, aldanışlarıyla aramızdadır.
Kayıplarımızı rakama vurmadık henüz.
Uğradığımız felaketler bir alın yazısı mıydı? Fırtına bulutları dağıldı mı?
Zavallı çocuklar çok pahalıya ödedikleri vehimlerinin kurbanı oldular.
Onlara öyle geldi ki, kendilerinden önceki her nesil günahkardır, haindir veya gaflet içindedir.
Vatanperverlik de kendi inhisarlarındadır, şuur da, kahramanlık da.
Hiçbir topluluk kendine bu kadar sefil, bu kadar yalancı bir tarih imal etmemiştir.”
xxx
BİZ 1947’LİLER dünyanın dört bir yanında aynı yılda doğduk.
Aynı yıllarda toprak sahalarda top koşturduk.
Aynı müzikleri dinledik.
Raj Kapoor’u sevdik, Ahmet Tarık Tekçe’ye ifrit olduk, filmini seyrederken durmadan bela okuduk.
Sonra başına elim bir kaza gelince, oturup ağladık.
1968... Sonra öyle bir yıl geldi ki, hepimiz aynı Tanrı’dan inmiş bir ilahi emirle yollara düştük.
Yürüdük, yolların yürümekle aşınmayacağını öğrendik.
Kimimiz dağlarda kaybolduk, kimimiz kendi bataklığımızda boğulduk...
xxx
Sonra yıllar geçti.
Cemil Meriç yüzümüze aynayı tuttu.
68’li olmanın dayanılmaz narsisizmiyle aynaya baktık.
“Ayna ayna söyle bana, bu yeryüzünde en güzel kim” diye sorduğumuzda, kimse bize “Sen” demedi.
Baki bile kalmayan bu derme çatma kubbede, John Lennon'ın şu sözleri kaldı:
“Biz dünyayı değiştirmek için yola çıkmıştık ama saçlarımızı uzatmaktan başka bir şey yapamadık.”
Bıraktıkları müzik hoştu, ama takdir edersiniz ki, bu sözlerin arkasındaki miras, ihtiraslarımızın yanında mütevazı bile kalamamıştı.
İşte o yüzden bu ülkenin her mahallesine bir 'Meçhul 47’li Anıtı' dikseniz, hiçbir manası yoktur.
Paylaş