Dünkü yazımızda 1) Uludere faciasının yaşanmasından bir hafta kadar önce istihbarat birimlerinden PKK’nın bu bölgeden Türkiye’ye sızacağı yolunda raporların geldiğini,
2) Olay günü (28 Aralık) sınırın Irak tarafında bir hareketlilik olduğu yolunda yeni istihbarat raporları alındığını, 3) İnsansız hava araçlarından (İHA) gelen görüntüler bu bilgilerle örtüşünce, 4) Uçaklara bombalama talimatının verildiğini hatırlatmıştık.
Ancak bombalama sonucu ölen 35 kişi PKK’lı değil, çoğu çocuk yaşlarda olan kaçakçılar çıkmıştı.
TEKNOLOJİ ZAFİYETE DÖNÜŞÜNCE
Anlaşıldığı kadarıyla önceki raporlar PKK’ya işaret ettiği için, İHA görüntüleri bu istihbaratın teyidi olarak okunmuştur. Buradaki temel güçlük, havadan anlık olarak izlenebilen hareketliliğin karadan insan unsuruna dayalı anlık istihbaratla teyidinin yapılamamasıdır. Bu noktada teknoloji zafiyete dönüşmüştür.
Üzerinde durulabilecek bir olasılık, kaçakçıların Irak topraklarına girdikleri gün pekâlâ PKK gruplarının da civarda faaliyet yürütüyor olmasıdır. Olayın meydana geldiği yerin PKK kamplarının bulunduğu Sinat-Haftanin bölgesinde bulunduğu bu çerçevede hatırlatılabilir. Dolayısıyla gelen ön istihbarat raporları pekâlâ gerçeğe işaret ediyor olabilir.
İhtiyatla yaklaşılabilecek başka bir olasılık, bir komplo senaryosunun sınırları içine giriyor. Bu, bizzat PKK içindeki bazı unsurların yanlış bilgilendirme yoluyla Türk istihbaratını yanıltmış olmaları ihtimalidir. Ortaya atılan iddiaya göre, böylelikle Türk makamlarında PKK baskını beklentisi yaratılarak bu facianın koşulları hazırlanmıştır.
OLAY YERİ KAÇAKÇILIK KORİDORUNDA
Aslında facianın başka yönlerini de büyüteç altına yatırmak gerekiyor. Aralarında Mazlum-Der, İHD, Türk Tabipleri Birliği, Disk Genel-İş, Eğitim-Sen ve KESK ’in de yer aldığı bazı sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsilcilerinin bölgeye giderek hazırladıkları rapor olayla ilgili çarpıcı veriler sunuyor. Aslında CHP heyetinin yaptığı gözlemlerin önemli ölçüde bu rapordaki bulgularla örtüştüğünü de belirtmeliyiz.
STK raporundaki en çarpıcı noktalardan biri, bombardımandan sağ kurtulan Hacı Encü (19) ve Servet Encü’nün verdikleri ifadelerdir. Hacı Encü, çarşamba günü kafile olarak saat 16.00’da yaklaşık 40 kişilik bir grupla katırlarla Irak sınırından içeri girdiklerini anlatıyor. Encü, “karakol”a geçişle ilgili bilgilendirme yapmadıklarını belirtiyor, “Gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı” diyor. Bombalama, Irak tarafında katırları yükledikten sonra sınırdan içeri giriş yapacakları sırada meydana gelmiştir.
Bu rapordaki bütün ifadeler, Uludere ilçesi ve civarında en önemli ekonomik faaliyet alanlarından birinin kaçakçılık olduğuna, bölgedeki devlet görevlilerinin (kaymakam/asker) buna göz yumduklarına işaret ediyor. Sınırı cepheleyen Ortasu Köyü’nden hemen karşıdaki Irak’ın tepelerine doğru eskiden beri devletin bilgisi dahilinde bir kaçakçılık koridoru işlemektedir. Facianın meydana geldiği alan bu koridor üzerinde bulunuyor.
Buradan hareketle yöneltmemiz gereken soru şudur: Çarşamba akşamı İHA’lar üzerinden bir kafilenin sınıra doğru yaklaştığı izlenirken, yapılan değerlendirmelerde bu bölgenin aynı zamanda bir kaçakçılık koridoru olduğu, gelen grubun kaçakçılar olabileceği sorusu hiç akıllara takılmış mıdır? İkinci Ordu karargâhında ve/ya da Ankara’da Genelkurmay’da istihbarat analizi yapılırken, sınırdan sorumlu olan yerel birliklerden herhangi bir katkı istenmiş midir? Bir diğer soru da şudur: Saat 16.00 sularında hava kararırken Irak’tan içeri girip güneye doğru giden 40 kişilik kaçakçı grubunun bu hareketi sınırdaki karakollar ve istihbarat birimlerince saptanabilmiş midir? Hacı Encü, ifadesinde “Giderken insansız hava aracının sesini dahi duyduk, ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik” diyor.
ASKERLER YOLU KESİNCE
Bir başka önemli ayrıntı, kaçakçı kafilesi sınıra geldiğinde köyün yaylası olan alanda yolun askerler tarafından kesilmiş olmasıdır. Sağ kurtulan diğer genç Servet Encü, “Daha önce askerler bizi durdururlardı, ancak daha sonra geçmemize izin verirlerdi. Bu kez her tarafı kapatarak geçmemize izin vermediler” diye konuşuyor.
Ardından uyarı amaçlı işaret fişeği atılmış, top atışı yapılmış ve üçüncü aşamada havadan bombalama başlamıştır.
Tanık ifadelerinin işaret ettiği bir başka durum, bombardımandan sonra herhangi bir yardım ekibinin gelmemiş olması, cesetlerin Uludere’den giden köylüler tarafından alınmasıdır. Servet Encü, bombardımandan sonra karakolu aradıklarını, ancak yardım gelmediğini ileri sürüyor.
Olayla ilgili yürütülen soruşturmalar sırasında altını çizdiğimiz bütün bu sorulara doyurucu yanıtlar alınması gerekiyor.