Paylaş
Kitabı Eskişehir Orhangazi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mete Mısırlıoğlu yazmış.
- Solucanlar toprak ve bitki verimliliği açısından son derece yararlı canlılarmış.
- Yüzeydeki organik maddelerin ve gübrelerin toprakla karışmasını hızlandırırlarmış.
- Kök gelişimini desteklerlermiş.
- Kuzey Tanzanya’da, verimsiz topraklarda solucan geliştirilmiş ve bu yolla toprağın verimi yüzde 75 arttırılmış.
Ve bir de şu acayip beceriye bakın.
- Beş toprak solucanı, bin santimetreküp toprağı birkaç ayda tamamen karıştırabilirmiş.
- Bir hektarda 215 bin solucan varmış ve bunlar yılda 500 ton toprağı elden geçirebiliyormuş.
HAKARETE UĞRAYAN HAYVANLAR LİSTESİ
Birçok insan, hakaret etmek istediği zaman, hayvanlara benzetme yapar.
“Öküz”, “domuz”, “manda”, “köpek”, “maymun”, “şebek”, “deve”, “it”, “ayı”, “yılan”, “çiyan”, “akrep”, “sırtlan”, “kaz”, “köstebek”, “sansar”, “tilki”, “karga”, “papağan”, “sürüngen” ve daha birçok hayvan insanlar tarafından başkalarını aşağılamak için kullanılır.
İnsanlara hakaret etmek için yapılan bu benzetmelerin hayvanlara hakaret olduğunu düşündüm ve bu kelimeleri kullanmadım.
Bunun bir tek istisnası vardı.
“Solucan...”
Hep altlarda dolaşan, hiç başını kaldırmadan, insanların altını oymaya çalışan kişiler için bu ifadeyi epey kullanmışım.
Bunu yaparken de “solucanlara” haksızlık ettiğim hissine kapılmazdım.
Belki de onları hayvan olarak görmediğim için böyle yaptım.
SOLUCAN DEDİĞİM O İNSANLARA BAKINCA
Meğer haksızlık ediyormuşum.
Metin Münir’in bu yazısını okuyunca, bugüne kadar haksızlık ettiğim bütün solucanlardan özür dilemeye karar verdim.
Bir de kendi kendime şunu sordum.
Acaba, “solucan” diye nitelediğim insanlardan da özür dilemeli miyim?
Öyle ya, solucanlar toprağı zenginleştiriyorsa, insan solucanlar da, bütün o tiksindirici görünümlerine rağmen, entelektüel atmosferi zenginleştiriyor olabilirler.
Negatif de olsa, hoşlanmasak da, onların görüşler de, solucanlar gibi fikir atmosferimizin havalanmasını sağlıyor olamaz mı?
Olabilir.
Bundan böyle hem toprak solucanlarını, hem insan solucanları seveceğim, takdir edeceğim.
* * *
Metin Münir’e de teşekkür etmek istiyorum.
Eskiden beri, klasik köşe yazarlarının noktasına bile itibar etmediği konuları, hayatımıza o kadar güzel sokuyor ki...
Samimi olarak, genç gazetecilerin ondan öğreneceği çok şey bulunduğuna inanıyorum.
Yani bu arkadaşlar İçişleri Bakanı’na ‘Kereste’ mi diyorlar
FARKINDA mısınız, tarihi bir tartışmaya tanık oluyoruz.
Konu şu: “İçişleri Bakanı bir marangoz hatası mıdır?”
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu salı günkü yazısında İçişleri Bakanı İdris N. Şahin’in terörle mücadele konusundaki fikirlerini eleştirdikten sonra şu soruyu soruyor:
“Mesele bakanda değil.
Mesele tercih’te.
Soru açık:
Tercih bakanın tercihi mi? Marangoz hatası mı yoksa marangozun yeni tarzı mı?”
Sabah yazıyı okuyan bir arkadaşım aradı ve direkt sordu:
“Bayramoğlu bakana kereste mi demek istiyor?”
“Sanmıyorum” dedim.
* * *
Yazıyı okuyunca son günlerde depreşen araştırmacı-gazeteci yanım yine uyandı.
- BU İKİNCİ YAZI “Marangoz hatası” deyimi, Yeni Şafak gazetesinde ikinci defa kullanılıyormuş.
İlk defa 6 Ağustos 2009 tarihinde Rasim Özdenören bir yazısında, Milli Güvenlik Kurulu’ndaki oturma düzenini eleştirmek için kullanmış.
- MARANGOZLUK TARİHİ Deyim, Fransız İhtilali’nden kalmaymış.
İhtilal Mahkemeleri’nde, savcılarla hâkimlerin aynı sırada oturmasının yanlış olduğunu söyleyen bir düşünür bunun “marangoz hatası” olduğunu söylemiş.
Ama bu kavram Türk siyasi hayatına 1960’lı yıllarda Çetin Altan tarafından sokulmuş.
- TBMM MARANGOZU Türkiye İşçi Partisi adına Meclis kürsüsünden konuşurken, oturumu yöneten başkan müdahale edince, geri dönüp seslenmiş.
“Sizin yukarıda oturmanız, benimse burada aşağıda konuşmam bir marangoz hatasıdır.”
Oturum başkanı da, arkadaşım gibi bunu, “Bana kereste dedi” şeklinde anlamış olmalı ki, düzeltilmesini istemiş.
- ANINDA DÜZELTME
Çetin Altan şöyle düzeltmiş:
“Sizin orada oturmanız, benim burada konuşmam bir marangoz hatası değildir.”
* * *
Sayın Bakan lütfen siz de yanlış anlamayın.
Ne Ali Bayramoğlu, ne Hasan Cemal size, “kereste” falan diyor.
Kavramın etimolojik anlamı böyle...
Bunu böylece buraya yazayım ki, son dönemin muhbir köşe yazarları. Bu iki arkadaşımızı da Silivri’ye göndermek için bıçaklarını bilemeye başlamasın.
Ayrıca, “marangozun” da alınması için bir sebep yok...
* * *
ÖNEMLİ NOT: “Hata belli de, hatayı yapan marangoz kim” diye sorarsanız, bakın işte o beni aşar. Onun için de Bkz: Hasan Cemal’in dünkü yazısı...
Paylaş