GEÇEN hafta 49 gazeteci ve basın çalışanının gözaltına alınması ve ardından cumartesi günü bu gruptan 36’sının tutuklanması, muhtemelen bugüne dek Türkiye’de gerçekleşmiş basını hedef alan en kapsamlı tutuklama hadisesidir.
Hemen baştan söyleyelim. Bu meslektaşlarımızın tutuklanması, evlerine, gazete bürolarına baskınlar düzenlenmesi olağanüstü bir durumdur, demokrasilerde emsali olmayan bir uygulamadır. Son dalga Türkiye’de basın özgürlüğü üzerine koyu bir gölge düşürmüştür.
ARKA BAHÇEDEKİ GAZETECİLER
Tutuklanan gazetecilerin büyük çoğunluğunu Kürt siyasi hareketinin çizgisinde yayın yapan ve bu çerçevede PKK ile ilgili gelişmeleri de yakından izleyen, duyuran Dicle Haber Ajansı ve Özgür Gündem gazetesinin çalışanları oluşturuyor.
“Kürt basını” diye adlandırabileceğimiz bu kategorinin dışında kalan Birgün gibi solcu ve Vatan gibi ana akım gazetelerden muhabirler de bulunuyor tutuklananlar arasında.
Bu tutuklama dalgası, geçen sonbahardan bu yana devam etmekte olan KCK operasyonlarının en son aşamasını oluşturuyor. BDP’nin yönetici kadrolarıyla başlayan operasyonları bazı akademisyenler izlemiş, ardından BDP ve KCK davalarına bakan avukatlardan kalabalık bir grup tutuklanmıştı. Son hamle gazetecileri içeri almıştır.
KCK operasyonlarının kategoriler içinde ilerlemesi, ölçülmüş biçilmiş, projelendirilmiş “entegre” bir yol haritasının adım adım uygulamaya konduğunu gösteriyor.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in dün yaptığı sert açıklamalar da sanki bundan sonraki adımların ipuçlarını içeriyordu. Şahin, “BDP’nin PKK’nın uzantısı olduğunu” söyleyerek “onların gerçek yüzlerini ortaya koyacağız” demiş, ardından “terörün arka bahçesi”nden söz etmiştir. Arka bahçeyi tasvir ederken isimlerini vermediği ressamlar, şairler ile üniversite kürsüleri, dernekler ve sivil toplum kuruluşlarını da saymıştır İçişleri Bakanı.
Son tutuklama dalgasının, Kürt siyasi hareketinin kendi tabanıyla haberleşme kanallarını önemli ölçüde tıkayacağını söylemek mümkündür. KCK’DAN ÖZEL HAYATA
Basın özgürlüğü, haber alma ve bu haberi topluma yayabilme hakkını içerir. Sanık avukatlarının vurguladıkları gibi, sorgulamalarla ilgili rahatsızlık yaratan bir husus, şüphelilere yöneltilen soruların büyük bir bölümünün doğrudan haber alma hakkının kapsamı içindeki normal gazetecilik faaliyetlerini konu almasıdır. Bu arada sorgulamanın KCK ve habercilik faaliyetleriyle sınırlı kalmaması, bir sanığın doğrudan özel hayatıyla ilgili kayıtların önüne konup kendisinden bunlarla ilgili bilgi istenmiş olması işin korku verici bir boyutudur.
Terörle mücadele gerekçesiyle başlayan bir sorgulamanın özel hayat sorgulamasına dönüşmesinin hukuk devletinin hangi ilkesiyle bağdaştığı İçişleri ve Adalet Bakanlarının kamuoyuna izah etmeleri gereken bir konudur.
Konunun asıl düşündürücü tarafı şudur: AK Parti hükümeti, geçenlerde hem Avrupa Konseyi hem de Avrupa Birliği’ne, Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili sorunların aşılması amacıyla yasal iyileştirmeler yapacağı taahhüdünde bulunmuş, verilen bu sözler iyimser beklentilere yol açmıştı. AVRUPA’YA VERİLEN SÖZLER NE OLACAK?
Bu çerçevede, önümüzdeki ocak ayında Avrupa Konseyi ile teknik bir çalışma başlatılacaktı. Batı dünyasında bu taahhüt nedeniyle hükümete yeni bir kredi açılmışken, birden tutuklu gazeteci sayısının artmasına yol açan son gelişmeler ortaya çıkan iyimser beklentileri sekteye uğratacaktır.
İfade özgürlüğü alanındaki sorunlar ve tutuklu gazeteciler dosyası, şu anda Türkiye’nin Batı dünyasıyla ilişkilerinde neredeyse en önemli çıban başına dönüşmüştür. Son tutuklama dalgası Türkiye’nin bu alandaki imaj sorununu daha da derinleştirecektir.
Sonuçta tutuklu gazetecilerin sayısının kaç olarak hesaplanması gerektiği yolundaki hararetli tartışmalara, 36 basın mensubu daha eklenmektedir. Bu durumda artık Türkiye’deki tutuklu gazetecilerin durumu istatistiğin de alanına girmeye başlamıştır ki, bu da basın özgürlüğünün ne kadar vahim bir halde olduğunun bir başka göstergesidir.
Belli ki AK Parti hükümeti, Batı dünyasının, Arap Baharı ve Suriye’deki krizin sonucu olarak Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç nedeniyle içteki bu gibi tartışmalı tasarrufları artık mesele yapamayacağı düşüncesiyle elini tümüyle serbest hissetmektedir.
Peki, bir günde 36 gazeteciyi demir parmaklıkların arkasına atan bir ülke mi Arap Baharı’na demokrasi esintisi olacaktır?