BU ülkenin vatandaşı olmanın bedellerinden biri, tarihin daima ayağınızdan çekmesidir. Her sabah gazeteleri açtığınızda, güne yakın ya da uzak tarihinizle bir şekilde yüz yüze gelerek başlarsınız.
Dün gazetelerimizin hepsinin birinci sayfaları önceki gün Fransız Ulusal Meclisi’nden çıkan malum kararla ilgili haberlerle doluydu. Radikal ve Cumhuriyet gazetelerinde ise Kahramanmaraş katliamının 33’üncü yıldönümü dolayısıyla yayımlanan yazı dizileri dikkatimi çekti. Her ikisi de çok çarpıcıydı. MORGDA ÇOCUK CESETLERİ Cumhuriyet’te kullanılan büyük fotoğraf, morgda yerde yan yana dizilmiş cesetleri gösteriyor. Büyüklerin yanında küçük çocukların da cesetleri var. Bazı cesetler yanmış halde. Bir başka fotoğrafta, 4-5 yaşlarında olması gereken bir kız çocuğu çıplak vaziyette yatıyor. Bir örtü, bacaklarını açıkta bırakacak şekilde yalnızca belinden aşağı olan bölümü kapatıyor. Küçük kızın yanında yatan ölü ya annesi ya da ablası olmalı. Radikal’deki fotoğraflardan birinde ise yalnızca bacak ve ayakları gözüken cesetlerin hemen yanında yerde küçük bir oğlan çocuğunun cesedi yatıyor. Bir başka fotoğrafta bir ölünün pantolonunun indirilmiş olduğu göze çarpıyor. Gazetenin düştüğü nota göre, ölünün sünnet kontrolü yapılmış. Ama en çarpıcı olanı bir otopsiden çekilmiş olanı. Ameliyathane masasında olaylar sırasında karnındaki bebeğiyle birlikte kurşunlanarak öldürülen 8 aylık hamile Esma Suna yatıyor. Yeşil ameliyat elbiseleri giymiş olan bir cerrah ya da yardımcısı, annenin rahminden çıkardığı çocuk ölüsünü sol ayağından baş aşağı tutarak fotoğrafçıya poz veriyor. Bu fotoğraf olaylardan sonra Günaydın gazetesinde yayımlanmış. KAFASI BALTA İLE KESİLENLER Salt bu fotoğraflar bile 1978 yılı sonunda Kahramanmaraş’ta nasıl vahşi bir katliamın gerçekleştirildiğini bütün acımasızlığıyla göstermeye yetiyor. Daha sonra internette Kahramanmaraş olaylarıyla ilgili bazı belgesellerin video kayıtlarına da baktım. Bu arada karşıma çıkan, Mehmet Ali Birand’ın Maraş katliamını konu alan 25 Aralık 2003 tarihli “32’nci Gün” programındaki aktarımları da çok sarsıcıydı. Kahramanmaraş’ın Alevi mahallelerini hedef alan, aşırı sağ kesimlerce gerçekleştirilen kitlesel katliamın tam 3 gün sürdüğünü anlatıyor Birand ve şunları söylüyor: “Bir süre sonra ‘dinsizlere ölüm’ sloganı atılmaya başlandı. 23 Aralık sabahı Alevilerin yaşadığı mahallelerin önü ölümle uyandı. Mahalle dört bir yandan kuşatılmıştı. Binlerce insan ayaklanmış, gözü hiçbir şey görmüyordu. Artık Maraş bir mezbahaya dönmüştü. Büyük bir insan avı başlamıştı. Şehir içindeki dağılmış Alevi evlerinde yaşayanlar kendilerini savunamıyorlardı. Evler yakılıyor yıkılıyor, insanlar hunharca katlediliyordu. Tam bir vahşet yaşanıyordu. Kentin bir bölümü alev alev yanıyor, çocukların kadınların çığlıkları katliamı haber veriyordu. Alevilerin çoğunlukta olduğu Yörükselim Mahallesi kendini savunabildi. Hatta şehirden gelenleri püskürtebildi. Çatışmalar sırasında sağdan da 11 Sünni vatandaşın öldüğü haberi diğer mahallelerdeki baskınları daha da artırdı. Maraş, insanlığın en vahşet dolu görüntülerine tanık oluyordu. Karnı deşilen hamile kadınlar, ağaçlara asılan gençler, diri diri yakılanlar, kafası balta ile kesilenler... Görenlerin hayatları boyunca unutamayacakları sahneler yaşandı. Katliam bir türlü bitmedi, geceli gündüzlü tam üç koca gün sürdü. Ve ne gariptir ki, üç gün boyunca Maraş’ta devlet yoktu...” DERSİM’İ ANMAK SERBEST AMA MARAŞ YASAK Devlet aslında vardı. Resmi rakamlara göre 105 insanın öldüğü bu olayların tahrik edilme ve uygulama aşamalarında asker, MİT ve polisten bazı görevlilerin rol oynadığı artık inkâr edilemez bir olgudur. Olaylardan önce kent merkezinde nüfusun yaklaşık yüzde 30-40 arasında bir bölümünü oluşturan Alevilerin çoğunluğu, katliamdan sonra ellerindekileri yok pahasına satarak, bazı durumlarda ise olduğu gibi bırakarak Kahramanmaraş’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Yaşanan, aslında 1990’lı yıllarda Yugoslavya’da örnekleri yaşanan türde bir etnik temizliktir. 2011 yılında düşündürücü olan nokta, Alevi kuruluşların katliamın yıldönümü dolayısıyla bugün Kahramanmaraş’ta düzenlemek istedikleri gösteriye izin verilmemesidir. Dersim katliamıyla yüzleşilmesi konusunda hükümet cephesinde gösterilen kararlı tutumun Kahramanmaraş katliamı söz konusu olduğunda esirgenmesi anlaşılabilir gibi değildir. Bu ülke böyledir zaten. Siz kırılırsınız, devlet seyreder. Üstüne miting meydanlarında yuhalanırsınız, yine seyrederler. Ölülerinizi anmak istersiniz, onu da çok görüp izin vermezler...