Mango kokteylimin içine ettiler

İNSAN memleketin ciddi meselelerinden uzaklaşıp rahatlamaya başlayınca, bazı şeyleri anlama kabiliyetini de kaybediyor.

Bu, fena bir şey değil..
Çünkü özgürlüğünüzü kazanıyorsunuz.
Üzerinizde çiçekli bir gömlek, başınızda hasır şapka, gözlerinizde güneş gözlüğü, altınızda dizlerinizin altına inen bir şort ve ayağınızda parmak arası terlikle, kış ortasında bir yaz şezlonguna uzanıp en Oblomov halinizle gazetelere baktığınızda tuhaf şeyler görüyorsunuz.

ADAMIN BİRİ ÇIKMIŞ AVAZ AVAZ DİYOR Kİ

“Kardeşim ben devlet adına infazlar yapan bir çetenin elemanıydım. Şu şu adamı öldürdük. Sonra götürüp şuraya gömdük. Gidip açın, DNA testi yapın göreceksiniz.”
Her cümle bir kaya parçası kadar somut.
Ama tuhaf bir durum var.
Bir Allah’ın kulu da gidip adamın söylediği yeri kazmıyor.
İmzasız ihbar mektupları ile insanların ön bahçesini, arka bahçesini, gönül bahçesini, hatta ve hatta yatak odasını delik deşik edip, memleketi baştan sona taze kazılmış mezarlığa çeviren devletimiz kılını kıpırdatmıyor. Ya da düne kadar savcılar harekete geçip mahkeme izni için başvurmuyor. Neden?
Kusura bakmayın, tatil rehavetinden, mango kokteylinden fena halde gevşemiş dimağım bu aptalca soruya cevap veremiyor. Aklıma tuhaf, saçma sapan ihtimaller geliyor.

O MEÇHUL MEZARLARI KAZMIYORLAR ÇÜNKÜ

İHTİMAL 1:
O mezardan gerçekten bir şey çıkacağından korkuyorlar.
O zaman diyeceğim ki;
Aradan 10 yıl geçmiş, ama derin devlet derindi. Demek ki, daha da derinleşmiş, dipsiz kuyu haline gelmiş.

İHTİMAL 2:
O mezardan bir şey çıkmayacağından korkuyorlar.
O zaman da diyeceğim ki;
Önüne gelen herkese “faili meçhul” suçlaması yapan zevatın işi zorlaşacak.
Kızdıkları, ifrit oldukları herkesi “meçhul fail” haline getirme operasyonları yara alacak.
O nedenle içimden haykırmak geliyor.
Açın kardeşim adamın gösterdiği şu eski mezarları...
Açın ki, bir sürü insanı diri diri gömmek için açılan taze mezarlar kapansın.
Faili meçhul Türkiye’nin en büyük ayıplarından biridir.
Kimse, küçük menfaatleri için bu mezarların üzerini örtmeye kalkışmasın.
Ufff... Görüyor musunuz, yine içine ettiler mango kokteylimin.

Erkek kokusunu içinize çekmek ister miydiniz

TAHMİN edin; bu yıl parfüm satışlarında, hangi ünlünün adını taşıyan koku birinci oldu?
(a) Sarah Jessica Parker
(b) Nicole Kidman
(c) Beyonce
(d) Britney Spears
(e) Jennifer Lopez
(f) Kylie Minogue
(g) Hiçbiri...

¡ ¡ ¡

Doğru cevap (g) şıkkı. Yani hiçbiri.
Çünkü 2011 “celebrity fragrance”ı, (şöhret parfümü) bir kadının değil erkeğinki.
Hem de bluğ çağına henüz girmiş bir erkeğin.
Bu yıl en çok satan şöhret kokusu, genç şarkıcı Justin Bieber’ınki oldu.
Üstelik sonbaharda piyasaya sürüldü.
Daha ilk günden bütün satış beklentilerini aştı ve 2011’in en çok satan şöhret parfümü oldu.
Financial Times gazetesi 6 Kasım günü, şöhret parfümleriyle ilgili ilginç bir yazı yayımladı.
Gazeteye göre 2007 yılından bu yana 52 şöhret parfümü piyasaya çıkmış.
Şu sıralar Madonna ve Nicole Kid-man’ın kocası şarkıcı Keith Urban kendi adlarını taşıyan parfümleri hazırlıyormuş.

¡ ¡ ¡

Küçük bir bilgi vereyim. Bütün zamanların en çok satan şöhret parfümü Elizabeth Taylor’ın “White Diamonds”uymuş.

Bir şöhret parfümünün hazırlanması için 100 saat (veya 14 iş günü) gerekiyormuş.
Buna karşılık, bilinen markaların kendi isimleriyle çıkardıkları parfümlerin hazırlanışı çok daha uzun sürüyormuş.

Mesela Valentino’nun “Valentina” adıyla çıkardığı parfümün hazırlanışı 2 yıl sürmüş.
İki ayrı koku uzmanı çalışmış.

Bunları okurken, “Coco” filminde seyrettiğim bir sahne aklıma geldi.
Channel’in “5 Numaralı” efsane parfümünün hazırlanışını anlatıyordu.
Orada Coco Chanel’in koku uzmanlarını delirtircesine titizliğini ve parfümün seçimine koyduğu kişisel damgayı hayranlıkla seyretmiştim.

¡ ¡ ¡

Parfüm, güçlü bir şahsiyet izidir.
Bir kadın izidir...
İşte bu özelliği ile hayatın beni en çok mahveden hazlarından biridir.

ÇOK ŞANSSIZIM Çünkü parfüm alerjim var. Gövdeme, yüzüme sürmek istediğim parfümlerin neredeyse tamamına karşı alerjim var.
O nedenle talk pudraları ile yetiniyorum.

ÇOK ŞANSLIYIM Çünkü başka bir tendeki kokuya karşı alerjim yok.
Tam aksine öyle ten kokuları var ki, her koklayışta aklıma Ülkü Tamer’in o harika dizesini getiriyor:
“İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür...”
Yazarın Tüm Yazıları