ABD’nin Irak’ta Türkiye’ye bıraktığı miras

ABD, 20 Mart 2003 tarihinde hava bombardımanı ile Irak’ı işgale başladığında savaşın ne kadar süreceği, ABD’nin bu ülkeden ne zaman çekileceği sorularının yanıtları meçhuldü.

Geçen perşembe günü Bağdat’ta düzenlenen sade bir törenle ABD’nin Irak’tan çekilişi resmen tamamlanmış oldu. Tam 8 yıl 9 ay kadar sürmüş ABD işgali.
ABD’nin 2003’te ayak bastığı Saddam Hüseyin’in Irak’ı ile geçen hafta çekilirken geride bıraktığı Irak, büyük farklılıklar gösteren iki ayrı ülke gibidir. Geçen yaklaşık 9 yılın bir muhasebesini yaptığımızda ve önümüzdeki döneme yayılan muhtemel gelişmelere baktığımızda çok kaba hatlarıyla şu gözlemleri ileri sürebilmek mümkündür:
ÇOK PARÇALI BİR IRAK’A DOĞRU
İşgalin en önemli sonucu ölümlerdir. Resmi rakamlarda ölen sivillerin sayısı “en az 100 bin” olarak ifade ediliyor. Ancak sayıyı bunun çok üzerine çıkaran tahminler de var. Bu arada 2 milyon kişinin de yer değiştirmek zorunda kaldığı tahmin ediliyor. Sonuçta, “Saddam Hüseyin rejiminin devrilmiş ve yerine nispi bir demokrasinin gelmiş olması bu kadar insanın ölümüne değer miydi” sorusu her zaman karşımızda asılı duracaktır.
Bu konuda sürmekte olan tartışmanın bundan sonraki seyri, Irak’ta işlerin nasıl gideceği sorusuyla yakından ilişkilidir. Bu noktada tek bilebildiğimiz, Irak’ın geleceğinin çok büyük bir belirsizlik taşıdığıdır. Dolayısıyla, hala ABD işgalinin tam bir maliyet analizini yapabilecek durumda değiliz.
Ancak yeni Irak’ın her halükarda eskiye kıyasla Şii-Sünni-Kürt olmak üzere parçalı bir yapı olacağı aşikar. Bu çerçevede en büyük soru işaretlerinden biri, ülkenin siyasi birliğinin korunup korunamayacağıdır. Amerikalılar gider gitmez Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin tutuklanması için yapılan girişimler, Şii-Sünni kavgasının beklenenden de önce başladığını gösteriyor.
Tarafların siyasi birliğin ve toplumsal barışın korunması, demokrasinin yaşatılması için ne ölçüde uzlaşı yeteneğini sergileyebilecekleri sorusunun işaret ettiği bilinmezlikler Irak’ın güvenliği açısından da geçerlidir. Her türlü kötülüğü yapabilecek çok sayıda grup ve bu amaçlarını gerçekleştirmelerine yetecek kadar da patlayıcı ve silahın bulunduğu bir ülkedir Irak.
IRAK ÜZERİNDE TÜRK-İRAN ÇEKİŞMESİ
Yeni dönemde önem taşıyan bir olgu, nüfusun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan Şiilerin Irak’ın yönetiminde artık belirgin bir şekilde söz sahibi olmasıdır. Bu durum, ister istemez İran’ın bu ülkedeki etkisinin de artması sonucunu getirecektir.
Türkiye’nin son dönemde ABD’ye dönük en önemli rahatsızlıklarından biri, çekilme sonrasında Irak’ın geleceğine dönük tasavvurlarda bu ülkenin İran/Şii nüfuzuna bırakılmaması için yaptığı uyarıların Washington’da karşılıksız kalmasıydı. Ortaya çıkan durumu biraz da ABD’nin hatası olarak görüyor Ankara. Yeni dönemde Irak’ın Türkiye ile İran arasındaki bariz bir nüfuz çekişmesine sahne olması şaşırtıcı olmamalıdır.
Burada Türkiye’yi sıkıntılı bir duruma sokan bir başka gelişme, Başbakan Nuri El Maliki tarafından açıkça Irak’ın iç işlerine karışmakla suçlanmasıdır. Şii aktörler, Türkiye’yi Sünni grupların yanında yer alan, Irak politikasına burnunu sokan müdahil bir güç olarak görüyor. Sonuçta Türkiye Irak’ta Şiilerle Sünniler arasındaki potansiyel çekişme ve kavgalarda şimdiden Sünnilerden yana taraf konuma gelmiştir. Bu durum yeni dönemde Ankara’nın sürekli bir şekilde başını ağrıtabilir.
TÜRKİYE KÜRT REALİTESİ İLE BARIŞIK
Bütün bu kargaşa ve belirsizlik ortamı içinde Türkiye’nin Kuzey Iraklı Kürtler ile olan ilişkisi stratejik bir önem kazanıyor. Kürtler, özellikle Arap unsurların kuzeydeki federe yönetimin gücünü sınırlamak için yapabilecekleri muhtemel hamlelere karşı kendi bekaları açısından güvence olarak Türkiye’ye dayanmak durumunda.
Geçen 8 yılın belki de en önemli sonuçlarından biri Kuzey Irak’ta -adını ne koyarsanız koyun- kendi kendini yöneten, kurumlarını inşa eden bağımsız bir Kürt kimliğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Buradaki yönetimin gözle görülebilir başarısı Türkiye de dahil olmak üzere diğer bölge ülkelerindeki Kürtler açısından da ilgiyle izlenen bir model oluşturuyor.
Her halükârda, Kuzey Iraklı Kürtlerle Türkiye arasında çok sancılı bir sürecin ardından da olsa kurulmuş olan yakın ilişkinin, Ankara’yı 2003 yılında korkular beslediği Irak’taki Kürt realitesi ile daha barışık kıldığını söylemeliyiz. Bu ilişkiyi tehlikeye sokabilecek bir olasılık, Kerkük’te Türkiye ile Kürtleri karşı karşıya getirecek gelişmelerin şekillenmesidir.
Yazarın Tüm Yazıları