Ne THKP-C... Ne şu... Ne bu... O kitap var ya o kitap... İşte o...
GİRİŞ
Ben farkında değilim. Tansu anlattı. İşte o kitabın adını okuyunca, oturduğum yerden fırlamış, histerik kahkahalar atmaya başlamışım. Korkmuş, “Amok koşusu yapıyor gibiydin” dedi. Kendi kendime konuşuyor, kahkahalar atıyor, hemen ardından ağlamaya başlıyormuşum. Sonra yorgun düşmüş, tekrar oturmuş ve uzun süre hiç konuşmamışım. Tansu anlattı. Resmen sinir krizi geçirmişim.
6 DAKİKA ÖNCESİ
Son defa saate baktığımda 08.26’ydı. Kendime geldiğimde 08.32’yi gösteriyordu. Bu hesapla kriz 6 dakika sürmüş. Hatırladığım son şey, Hopa olaylarından sonra içeri atılan çocuklar hakkındaki iddianamede ortaya konan suç delilleri arasında Pulitzer’in, “Felsefenin Temel İlkeleri” adlı kitabın da bulunduğunu okuduğum andı. Tansu’ya göre, işte tam o an, “Deja vu” deyip ayağa fırlamışım. Yani “Ben bu filmi daha önce seyretmiştim” anlamına gelen Fransızca iki kelime çıkmış ağzımdan. Sonra fıttırmışım...
BİRİNCİ FLASHBACK
Belli ki, film geri sarmaya başlamış. Yıl 1967... Öğrenciyim. Ankara’da rahmetli Erdal Öz’ün “Sergi” kitabevinden o kitabı almışım. Adı “Felsefenin Temel İlkeleri”. Dertliyim. “Kapital”i okuyup okuyup bir şey anlamıyorum; “Marksizmin teorik kapısından” bir türlü adımımı atamıyorum. Anlayan arkadaşlar, “Felsefenin Temel İlkeleri’ni oku anlarsın” demişler. Umutluyum ve mutluyum yani. Bu kitap bana iyi gelecek.
İKİNCİ FLASHBACK
Yıl 1972... Paris’teyim. Türkiye 12 Mart askeri döneminin karanlığında. Ankara’da bazı arkadaşlarım içeri alınıyor. Suç delilleri arasında “Felsefenin Temel İlkeleri” kitabı da var. Kafası basmayanlara felsefenin gerçekten en temel ilkelerini anlatan kitap yine yakamızı bırakmıyor. Allah’ım bu ne? Kötü bir rüya mı, yoksa muazzam bir şaka mı? Bir Ferhan Şensoy oyunundayız da, gerçek mi sanıyoruz. Tam 40 yıl sonra trajikomik bir “deja vu”... Bağırıyorsunuz... Bu ülkede, bu kitabı suç olmaktan çıkarabilecek bir 21’inci yüzyıl babayiğidi yok mu. Yok mu bu saçmalığı karşısına getirene, “Sen kafayı mı yedin kardeşim” diyecek bir 21’inci yüzyıl savcısı.
ŞİMDİYE DÖNÜŞ
Aradan 40 yıl geçmiş, şu hukuk diline, adalet dilinin şu retorik seviyesine bakın. “Marx ve Engels isimli şahıslar...” Ya şu deliller... Che Guavera posteri. Hey o içerdeki saçı kesilmiş genç arkadaş; orada bana da bir yer ayırın, tez zamanda ordayım. Evde “Felsefenin Temel İlkeleri” dersen, gençliğimin, nostalji köşemin baş eseri. Che, Mao, Lenin, Marx, Castro dersen, zebil. Bir değil, külliyat. Tişörtleri, şapkaları, posterleri, 3 boyutlu portreleri, janjanlı heykelleri, oradan buradan aldığım her tür turistik zücaciyesi, gırla. Ama sıfıra vurulmuş kafa dersen; işte bir tek o yok Allah kahretsin... Çünkü o güzelim beat saçlar azaldı mı azaldı. Kusura bakma arkadaş; kalan iki-üç tekini de kendimize saklıyoruz. Yine de demokrasilerde çareler tükenmez. Tansu, erken davranıp, sinir krizini önceki sabah geçirdiği sırada, epey kesmişti, onunkilerden bir tutam gönderiyorum.
SON SAHNE
12 Mart döneminde, girdiği evde, Platon’un Türkçeleşmiş adıyla Eflatun’un, “Devlet” adlı kitabını bulunca “Ne o lan, Kızıl Devlet’i bitirdiniz şimdi başımıza bir de Eflatun devlet mi çıkardınız” diyen o zihniyet vardı ya, hani tam 40 yıl önceki o kafa... Hepimize müjde. O kafa döndü ve dönüşü muhteşem oldu...