GERİDE bıraktığımız günlerde Türkiye’deki Alevi sorunu açısından tanıklık ettiğimiz önemli bir olay, geçen pazartesi akşamı Hazreti Hüseyin’in katledildiği Kerbela olayının yıldönümü dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk kez özel bir program düzenlemiş olmasıydı.
Ankara’da Hacı Bayram Camii’nde düzenlenen bu programa hükümetin Alevi dosyasından da sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in katılması dikkat çekti. Prof. Görmez, ayrıca bu konuda bir de mesaj yayımladı. HÜKÜMETTEN JESTLER
Diyanet’in bu jestini tamamlayan başka adımlar da atıldı. Örneğin Ankara’da Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu tarafından düzenlenen “Muharrem Matemi, Kerbela Şehitlerini Anma ve Oruç Açma Programı”nda, hükümet üst düzeyde üç bakanla temsil edildi. Alevilerle birlikte oruç açan siyasi şahsiyetler, Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik’ti. Yemekte yapılan konuşmalarda hükümet kanadı Alevilere sıcak mesajlar verdi. Örneğin Faruk Çelik, -siyasetin dışında ele alınırsa- “cemevlerinin statüsü sorunun insan hakları çerçevesinde çözüme kavuşabileceğini” söyledi. Bekir Bozdağ ise Alevilerin sorunlarının ilk kez özgür bir şekilde tartışıldığını belirterek, bunun sonucu olarak “Sorunların önümüzdeki dönemde çözüme kavuşacağını umduğunu” ifade etti. Hükümet cephesine baktığımızda, en önemli matem günlerinde Alevilerin üzüntüsünü paylaşmaya dönük bir çabanın sergilendiğini teslim etmemiz gerekir.
DERSİM ÖZRÜNE ÇELİŞİK TEPKİLER
Gelgelelim, bu jestlerin öncesinde geçen hafta TBMM Bütçe Plan Komisyonu’nda Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülürken CHP’lilerin cemevlerinin bakım ve onarımı için bütçeye 200 milyon liralık ödenek konulması yolundaki önergeleri AK Partililerin oylarıyla reddedildi. AK Parti hükümeti, henüz cemevlerinin statüsü konusunda bir esneklik sergilemeye yanaşmıyor. Nitekim Bozdağ da bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı bir açıklamada, cemevlerinin statüsünün “siyasi değil teolojik bir tartışma konu olduğunu” belirterek, kendisini bağlayacak bir pozisyon almaktan kaçındı. Bu yılki Kerbela törenleri, aynı zamanda Dersim tartışmalarının sıcaklığı altında gerçekleşti. Bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim’le ilgili özrü konusunda Alevi camiasında bir bölünmüşlüğün egemen olduğunu söylemek mümkün. Erdoğan’ın çıkışını olumlu karşılayanlar olduğu gibi, samimi bulmayıp eleştirenler de var. Sayıca Türkiye’deki en çok Alevi derneğini çatısı altında barındıran Alevi Bektaşi Federasyonu, yaptığı açıklamada, Erdoğan’ın Dersim’i “politik oyunlara malzeme yaptığını” ileri sürerek, kendisini Maraş da dahil olmak üzere devletin rol oynadığı bütün katliamlarla yüzleşmeye davet etti. Bu farklı tepkiler de Alevi sorununun taşıdığı zorlukları gösteriyor. Ayrıca sorunun çözümüne dönük çabalarda aynı anda farklı yönlere giden, birbiriyle çelişen yönelişler söz konusu. Bardağın ne kadarının dolu olduğu tartışması, bu tabloyu daha da zorlaştırıyor.
TUTARLILIK İÇİN YENİ BİR DİL GEREKİYOR
Bir tarafta, Alevi sorunun ilk kez çok geniş bir şekilde tartışılıyor olduğu gerçeği ve yapılan jestler, atılan somut adımlar var. Örneğin, Alevilerin sorunları ilk kez bir çalıştay dizisi içinde masaya yatırıldı; ancak hükümet yapılan tavsiyeler konusunda kendini kuvvetli bir taahhüt altına sokmadı. Çalıştay sürecinin sonundaki tavsiyelerden biri, AİHM kararları doğrultusunda okullarda okutulan zorunlu din kültürü derslerinde Aleviliğin öğretilmesine daha geniş yer ayrılmasıydı. Gerçekten bu yıl kitaplar yeniden yazıldı. Buna karşılık, Alevi kuruluşlarının önemli bir bölümü, eklenen sayfaların Sünni anlayışı içinde kaleme alındığını belirterek eleştiri getiriyor. Keza Madımak Oteli’nin kültürevi olarak düzenlenmesi, bu binanın olduğu gibi müze olmasını talep eden pek çok Alevi kuruluşu tarafından yetersiz bulunuyor. Bu gibi örnekler artırılabilir. Hükümet ise bu düzenlemelerin ardından “Alevi açılımı”nı eskisi kadar sık telaffuz etmiyor. Tabii Başbakan Erdoğan’ın seçim kampanyası sırasında sıkça CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğine atıf yapmasından sonra meydanlardan yükselen yuhalamaların Alevi camiasında yarattığı rencide olmuşluğun izleri yerli yerinde duruyor. Kerbela anması nedeniyle bu hafta yapılan açıklamalardaki birlik ve beraberlik temalarının inandırıcı olabilmesi için atılması gereken, üstelik yasa, kararname, yönetmelik ve tüzük de gerektirmeyen bir adım var. Hükümet temsilcilerinin Alevi vatandaşlarımızla ilgili hiç olmazsa kırıcı olmayan, özenli bir dil kullanmaları toplumsal barış açısından çok isabetli olacaktır.