Paylaş
Resmen... Alenen...
“İşte benim Cumhurbaşkanım” başlıklı yazılar...
“Kahraman Cumhurbaşkanı şike çetesine geçit vermedi” konulu demeçler...
“Helal olsun” sesleri...
Ve daha neler neler...
* * *
Şike Yasası, Gül’ün veto ettiği en esaslı yasa...
Özelliği ne?
Dört partinin ortaklaşa hazırlamış olması...
Öyle bir yasa ki...
Veto edildiğinde hiç kimse “Flaş... Flaş... Flaş...” sesleri arasında “Cumhurbaşkanı AK Parti’nin hazırladığı yasayı veto etti” diyemeyecek.
Süper yani...
Hem Köşk’te geçen yıllara en esaslı vetonun adını yazdırıyorsun, hem de AK Parti’yi karşına almıyorsun...
Zekice yani...
Hakikaten helal olsun.
* * *
Fakat keşke iş burada bitse...
Maalesef bitmiyor.
Akıllara şu üç soru geliyor mesela:
BİR: Eğer Cumhurbaşkanı, şike çetesine geçit vermeyerek bir kahramanlığa imza attı ise, şike çetesini kurtarmak isteyen hainler kimler?
İKİ: Veto iyi hoş da şikeciye yeryüzünün en büyük canavarları için bile öngörülmeyen 130 yıllık cezanın öngörülmesi meselesi ne olacak?
ÜÇ: Yasadan şikâyetçi olduğunu dile getiren Bülent Arınç, konu Meclis’te görüşülürken neden sesini çıkarmadı? O zaman neyle meşguldü acaba?
* * *
Veto edilmeye “en müsait” ve “en münasip” yasayı veto ederek “kahraman” unvanını alan Cumhurbaşkanı ve onu kahraman ilan edenler, eğer bu üç soruya tatmin edici cevaplar verirlerse...
Ben de kendilerine katılıp “İşte benim Cumhurbaşkanım... Gurur duydum” başlıklı üç yazı yazacağım.
Olmadı Gürsel Tekin
CHP’nin önemli ismi Gürsel Tekin, önce “Ben kimsenin özel hayatına karışmam” diyor, ardından da ekliyor:
“Tesettürlü bir kadın, AKP’li önemli bir ismin özel hayatıyla ilgili belge getirdi, yırtıp attım.” (Vatan Gazetesi Şule Türker röportajı.)
Gerçekten kimsenin özel hayatına karışmayan bir insan, yırtıp attığı belgeyi bir daha anımsamaz. Bunun lafını bile etmez. Bir delikanlılık kanıtı olarak bile hakkında konuşmaz.
Ama Gürsel Tekin, öyle anlaşılıyor ki yırtıp attığı belgeyi unutmamış, unutamamış.
Bu nedenle...
Önce “Ben o işlere bakmam” diyor, ardından da “AKP’li önemli isimlerin” tümünü töhmet altında bırakacak bilgiyi veriyor.
* * *
Olmadı Gürsel Tekin!
Bir belgeyi yırtıp atıyorsan gerçekten yırtıp atacaksın. Arkana bakmayacaksın.
Tumturaklı laflara bir yenisi eklendi
- “SENİ mermi manyağı yaparım” vardı.
- “Rüşvetin belgesi mi olur” vardı.
- “Vücut kimyam bozuldu” vardı.
Bu ünlü tumturaklı Türk sözlerine, bunların çapında olmasa da bir yenisi daha eklendi. Literatüre katkıda bulunan isim düzenlediği umre gezileriyle adından söz ettiren iş kadını Nadire İçkale...
Ayşe Arman’a konuşan Nadire İçkale şöyle diyor:
“Otomobil kullanırım, dozer kullanırım, deniz motoru kullanırım ama insan kullanmam.”
* * *
“Breh breh breh” sesleri arasında lütfen not edilsin.
Ne yaparsan yap
- İSTER Fransız’ın arşivini tepemize yığ, ister İngiliz’in...
- İster Celal Bayar’ın ruhunu çağır, ister İsmet Paşa’nın...
- İster 40 gün tepemize belge boca et, ister 80 gün...
Boşuna çabalama...
Munzur Çayı’nda günlerce akan kanı temizleyemezsin. Çünkü...
Kan dediğin belgeyle temizlenmez.
Neden İskender değil de İskender Bey
SON dönemin popüler yazarı İskender Pala ile eşi Hülya Pala Sabah Gazetesi’ne röportaj vermiş.
Röportajda İskender Pala eşinden “Hülya” diye söz ederken, Hülya Pala eşinden “İskender Bey” diye söz etmeyi tercih etmiş.
* * *
Ben ki eşlerin birbirinden “bey” ya da “hanım” diye söz etmesinden hazzetmem.
Ama bu eşitsiz durumdan hiç hazzetmedim.
Her ikisinin de birbirlerinden “bey” ya da “hanım” diye söz etmesine bile bir derece katlanabilirdim.
Ama birinin “İskender Bey” derken diğerinin “Hülya” demesi benim için katlanılmaz bir durum yarattı.
Akıl karıştırıcı bir günün hikayesi
- SAAT 13.00: Bağımsız İslamcıların gazetesi Milat’a röportaj verdim. “Döndün mü, döndünse nereden döndün, dönmedinse nereden dönmedin” konulu bir röportaj... Soruyu soran konuya hakim olunca konuşmak da keyifli oluyor. Her şeye en baştan başlamak zorunda hissetmiyorsun kendini...
- SAAT 14.30: Vaktimiz var, işimiz yok. “Nereye gidelim, ne yapalım?” derken “Merkezefendi’ye gidelim” önerisi atıldı. Semtin uhrevi havasını solumak, Erbakan Hoca’nın mezarını ziyaret etmek ve meşhur Merkezefendi Köftecisi’nde bir şeyler atıştırmak üzere yola koyulduk,
- SAAT 15.30: Merkezefendi Kabristanı’nda Erbakan Hoca’nın mezarındayız. Yoksul görünümlü bir adam oturmuş Kuran okuyor. Öyle samimi, öyle içten ki... Kuran okuyan adam ile Erbakan Hoca’nın mücadele tarihini birleştirince inceden duygulanıyorum.
- SAAT 17.00: Atiye Sokak’tayım... CNN Türk’e Atiye Sokak hakkında yarım saatlik bir röportaj veriyorum. Sokağa övgüler falan...
- SAAT 18.00: Evde biraz kitap okuma...
- SAAT 22.30: Plaza Otel’in en üst katındayız. Geleneksel Erol Evgin’li cumartesi gecelerinin ilki için... Şarkılar zenginleşmiş, yeni fıkralar eklenmiş, anlatılan anılar çoğaltılmış... Erol Evgin üç saat boyunca bizi bir büyük yolculuğa çıkarıyor. Gece bittiğimizde dilimize “Bir de cana can katan o...” dizesi takılmış durumda.
Tarihi tarihçilere bırakalım
DEDİĞİNİZ gibi olsun, tarihi tarihçilere bırakalım.
Fakat Dersim, tarih değil ki...
1938’i yaşamış, unutmamış, unutamamış insanlar var.
Onların tanıklıkları var.
Çocukları var, torunları var.
Fotoğraflar var.
Kayıp kızlar vakası var.
Artık herkesin elinde olan “öldürülmüş insanlara dair resmi zabıt” var.
Kemikler var.
Bütün bunlar orada dururken...
Yeryüzünün en büyük tarihçilerini bir araya getirsen ne çıkar?
Ne yapacak bu tarihçiler?
* * *
Yoksa “Tarihi tarihçilere bırakalım” demek, bir tür “Bu işi komisyona havale edelim” demek mi?
Paylaş