Balbay kahramanım mı

Mustafa Balbay içeri düşmeden önce bana “Mustafa Balbay dendiğinde aklına ne geliyor?” diye sorulsaydı...

Şu iki şeyi söylerdim:
BİR: ‘Genç subaylar rahatsız’ başlıklı haber...
İKı: Generallerle kurulan mesafesiz dostluk...
Kanaatim değişmemiştir.
Aynı soruyu bugün de sorarsanız, yine bu iki şeyi söylerim.
Yani Mustafa Balbay bırakın benim ‘kahramanım’ olmayı, ‘adamım’ bile değildir.
¡ ¡ ¡
Fakat durum budur diye...
Mustafa Balbay’ın bin bir gündür kodeste tutulması karşısında “İyi oldu kerataya” tavrı mı koyacağım?
Ya da...
Mustafa Balbay dendiğinde derin bir sessizliğe gömülerek geçiştirmeye mi çalışacağım?
Tabii ki hayır!
Zulme zulüm diyeceğim.
Mazlumun kimliğine bakmadan...
¡ ¡ ¡
Zulüm açıktır.
O kadar açıktır ki hiçbir yetkili, hiçbir bakan, hiçbir hukukçu, hatta hiçbir yandaş, “Yapılan doğrudur” diyememektedir. Utanmayı elden bırakıp çıkıntılık yapmaya çalışan yandaş bile en fazla, “Ulan adamı kahraman yaptınız” türü laflarla havayı dağıtmaya çalışmaktadır.
¡ ¡ ¡
Mustafa Balbay benim kahramanım değildir.
Ama hakkında mahkûmiyet kararı bulunmadığı halde bin bir gündür hapiste tutulan bir adamın, sevenleri nezdinde ‘kahraman’ ilan edilmesine de bir şey demem.
Çünkü ödenmiş bir bedel var ortada...
Dolayısıyla...
Mustafa Balbay’ı kahraman bellemek, sevenlerinin hakkıdır.

Cumhurbaşkanı tavır mı değiştiriyor

Bu zamana kadar önüne gelen yasaları onaylamakla meşhur olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ilk kez ‘şike Yasası’nda farklı bir tutum takındı.
Bu durum nedeniyle...
Şu soru soruluyor:
“Cumhurbaşkanı neden tavır değiştirdi? ışin içinde başka bir iş mi var?”
Cevap veriyorum:
Merak edilecek, sıra dışı bir durum yok.
¡ ¡ ¡
İşin aslı şudur:
Cumhurbaşkanı ‘noter’ gibi algılanmaktan rahatsızdı. Bir fırsat kolluyordu. Yapanlar tarafından bile beğenilmeyen ‘şike Yasası’ndaki değişiklikler, işte böyle bir fırsat sundu.
O da fırsatı değerlendiriyor.

Çok sevilen fısıltıyı yerle bir ediyorum

Birazcık AK Parti’yi, birazcık da Cemaat’i bilen herhangi biri, bulunduğu toplulukta dikkatleri üzerine toplamak için başlıyor anlatmaya:
“Duydunuz mu? Cemaat ile AK Parti’nin arası açılmış... Tayyip Erdoğan hiç memnun değilmiş Cemaat’ten... Cemaat de Erdoğan’a karşı örtülü bir savaş başlatmış.”
Kanıt?
Yok.
Belirti?
Yok.
Nasıl olsa ‘Cemaat’ diye, her türlü efsaneyi kaldırır türden bir heyula var ortada; hiç korkma, salla gitsin.
¡ ¡ ¡
Uyarıyorum:
Kim ki, “Ben her iki yapıyı da yakından bilip tanırım, Cemaat ile AK Parti’nin arası açıldı” türü bir bilgi getirirse, hiç çekinmeden ‘kanıt’ isteyin, ‘belirti’ sorun.
Göreceksiniz ki...
Karşınızdaki sadece eveleyip geveleyecektir.
Dişe dokunur tek bir laf bile edemeyecektir.
Çünkü sallamaktadır.
¡ ¡ ¡
İşin doğrusu şudur:
‘Cemaat’ ile ‘AK Parti’ büyük bir ittifak yaptı.
Başlangıçta sınırları belli iki yapının ittifakıydı bu...
Sonra bu ittifak bir kader birliğine gitti.
Beraber risk aldılar, beraber mücadele ettiler, beraber atıldılar kavgaya...
Ardından da aşı tuttu.
Zaten ortak duyarlılıkları bulunan bu iki yapı, kısa sürede kaynaştı.
İç içe geçtiler.
Neredeyse birbirlerinin içinde eriyecek hale geldiler.
Bir kıvam oluştu:
“Cemaat nerede başlar / AK Parti nerede biter” ya da “Cemaat nerede biter / AK Parti nerede başlar” sorularının anlamını yitirdiği bir kıvam...
Bu iş Cemaat’in DSP’ye verdiği desteğe ya da Ecevit’in Cemaat’i koruyup kollamasına benzemiyor.
Cemaat’in daha önceki siyasal ittifaklarıyla alakası olmayan bir durum söz konusu...
¡ ¡ ¡
Şimdi sorulması gereken soru şudur:
Bu derin ittifakın, bu büyük anlaşmanın, bu birbirinin içinde erime noktasına kadar varan kader birliğinin biteceği bir nokta olmayacak mı?
Bu soruya benim cevabım şudur:
Öyle bir noktaya kolay gelinmez.
AK Parti’nin sendelemesi falan bile bu büyük ittifakı bozamaz.
Ancak AK Parti, çok esaslı, çok büyük, çok sürpriz bir tökezleme yaşarsa belki...

Bana yazarını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim

CAN YÜCEL: İşretçi, küfürbaz, rint meşrep bir eski solcusun.
TANPINAR: Hüznünün nedenini bilmeyen bir eski ıstanbul sevdalısısın.
KAFKA: Bunalımlarına şık bir gerekçe bulmak isteyen bir bıkkınsın.
NECİP FAZIL: Bir üstada ram olmaya çalışan talebe ruhlusun.
İSMET ÖZEL: Tumturaklı laflar karşısında eriyip bitensin.
ORHAN PAMUK: Başkalarının takdir hislerine önem verensin.
ELİF ŞAFAK: Modaya uyansın.
DOSTOYEVSKİ: Parasızlıktan kıvranan bir üniversite talebesi ruhunu hiç kaybetmeyensin.
OĞUZ ATAY: Çok esaslı bir aykırısın.
YAŞAR KEMAL: Destan peşinde koşansın.
REFİK HALİD: Hiçbir şeyi ciddiye almayan bir ukalasın.
REŞAT NURİ: Kendini her an gerçekçi bir gözleme kaptırabilecek gibisin.
NAZIM HİKMET: Hep Delikanlı bir ses peşindesin.
GOGOL: Etrafındakiler tarafından “Bizim deli oğlan” diye çağrılansın.
Yazarın Tüm Yazıları