Bir arkadaşım söyledi. Fatih Altaylı, geçenlerde Habertürk’te Serdar Turgut’un programına çıkmış ve orada benim “maymunluk” meselemi konuşmuşlar. Bir arkadaşım, “Sana maymun dediler, alınmadın mı” diye sordu. “Niye alınayım, maymunluk yaptığımı kendim yazıyorum, onlar söyleyince mi alınacağım” dedim. Hayatım boyunca herhangi bir hayvan ismini kendim için hakaret olarak kabul etmedim. Bana kedi de diyebilirsiniz, köpek de, alınmam. Öküz, inek, eşek... Hiç dokunmaz. Cemal Süreya’nın o harika kelimesiyle, bir hayvanın, bir de kadının “onursuzuyum” ben. Evet maymunum ben... Ama lütfen karıştırmayın. Bir Bonobo maymunuyum...
Maymun yanımı çok küçükken keşfettim. Yeterince parası olmayan babam eve sadece 4 muz alırdı. O zamanlar 4 kardeştik ve hepimize bir muz düşerdi. Ben muza çok düşkündüm. Anında yer bitirirdim. Kız kardeşim Sıdıka ise yemez saklar, biz bitirince çıkarıp yemeye başlardı. Belagat ve ikna kabiliyetimi ilk defa o yıllarda keşfettim. Çünkü Sıdıka’yı ikna eder ve o muzun bir parçasını mutlaka alırdım. O zaman anladım ki, maymunluk güzel bir şeydir.
Gazeteciliğe çok geç başladım, ama bu sektörün bir gerçeğini çok erken fark ettim. Haber almada da maymunluk yararlı bir şeymiş. Yanlış anlamayın, katiyen gazetecilik mesleği adına konuşmuyorum. Tamamen kendi tecrübelerimi anlatıyorum. Yoksa gazeteciliğin son derece saygıdeğer insanların mesleği olduğunu herkesten iyi biliyorum. Yani sözüm meclisten dışarı, sadece benim kafesimden içeri.
Maymun yanımı çok erken keşfettiğim için, kendime hiç gazeteci demedim. Kendime ne diyeyim diye arayıp sorarken Fehmi Koru yardımıma yetişti. “Pop sosyolog...” dedi. Bu deyimi samimi olarak çok sevdim. Böylece ruhumdaki maymunluğun, saygıdeğer meslektaşlarıma sirayet etmesi tehlikesi de kalmadı. Evli evine, maymun kafesine; ciddi, ağırbaşlı gazeteciler köşelerine...
İşte böyle, yıllar boyunca mesleğimizde güzel bir “birlikte yaşama adabı” oluştu. Ciddi gazeteciler hallerinden memnun. Ben daha çok memnun. Gazeteci olmadığım için, bazı kararları kolaylıkla alabiliyorum. Mesela, iktidar hakkında düşündüklerimi rahatça yazamıyorsam, muhalefet için de yazmama lüksüm var. Hayvana ve kadına karşı taşıdığım onursuzluğu, siyasi konularda taşıma mecburiyetinde hissetmiyorum kendimi. Anladım ki, Bonobo maymununun da biraz adalet duygusu varmış. Bir tarafa gösteremediğim yüreği, öteki tarafa şatafatlı biçimde açma mecburiyetim de yok. İnsanlar neyle suçlandığını bilmeden 3 yıldır içerde yatarken, Silivri’de “Barış Derneği”nin utanç rekorları kırılırken, iktidar hakkında dilinin ucuna geleni geri itmek zorundayken, “Hadi CHP’ye vurup ne kadar cesur bir gazeteci olduğumu hiç olmazsa orada ispat edeyim” gibisinden bir babalanma midemi bulandırıyor. O yüzden, söyleyecek çok sözüm varken, CHP’ye tek kelime etmiyorum. Siyaset orucundayım, sadece muz yiyorum. Maymunum ya, gazetecilikten çok rahatlıkla feragat edebiliyorum.
Son olarak, maymunluğun karşı konulmaz heyecanını hisseden genç insanlara seslenmek istiyorum. Ey bu ülkenin bütün genç maymunları, kırın zincirlerinizi. Kaybedecek muzlarınızdan başka hiçbir şeyiniz yok. Emin olun hayat biz Bonobolarla çok daha renkli...
Sevgili Sıdıka; Anne-baba evimizde geçen çocukluk yıllarımızda benimle paylaştığın yarım muzlar ve yaşattığın harika maymunluk duyguları için sana çok çok teşekkür ederim sevgili kardeşim... Emin ol, o yarım muzlar, mesleğimin gerçeklerini keşfetmemde çok yardımcı oldu. Bu köşeyi, kardeşçe dayanışmanla sen yarattın...