Demokrasiye geçmek

ARAP ülkelerindeki tek parti rejimleri neden kendi rızalarıyla demokrasiye geçemiyor da Türkiye’de 1946’da İsmet Paşa neden bunu yapmıştı?

Haberin Devamı

Son örnek Suriye’deki Beşar Esad’ın demokrasiye karşı direnişidir. Tunus’ta Zeynelabidin, Mısır’da Mübarek tek parti rejimlerinin diktatörleriydi. Libya’da Kaddafi kendi uydurması “cemahiriye rejimi”nin diktatörüydü. Yükselen toplumsal tepkilerle devrildiler.
Kaddafi feci şekilde öldürüldü. Mübarek ve Zeynelabidin yargılanıyor.
Demokrasiye geçiş kararı verseler de bu akıbete uğramasalar olmaz mıydı?

Hesap vermek zordur!

Aklen öyle ama demokrasiye geçilmesi halinde hesap sorulmasından korkuyorlar. Hür seçimlerde mutlaka “karşı taraflar” iktidara gelecektir. Yarım asırlık diktatörlük döneminde yapılan baskılar, işkenceler, hatta katliamlardan mağdur olanlar hesap soracaktır.
Bundan başka, milyarlarca dolarlık serveti olmayan diktatör yoktur. Bunu siyasi kudretin bir vasıtası olarak elde tutarlar. İşte yüz milyarlarca dolarlık gizli banka hesapları ortaya çıkıyor. Destekçilerinin sadakatini sürdürmek için hukuk dışı transferlerle bir ‘resmi burjuvazi’ de yaratmışlardır...
Demokrasiye geçilirse nasıl hesap vereceklerdir?!
İşte Mübarek’e ve Zeynelabidin’e bunların hesabı soruluyor. İlginçtir ki ‘laikçi’ Tunus diktatörü, ancak teokratik Suudi Arabistan’a sığınabilmiştir! Yine oligarşik bir rejime yani...
Beşar Esad’a başlangıçta sempati duyardım. Yeni nesildi, Baas rejimini biraz yumuşatmış, kapıları hafif açmıştı. Fakat bunu devam ettiremedi, klasik diktatörlerin yolunu seçti. Baas’ın hesabını vermeyi göze almak kolay mı?

Türkiye farkı

Türkiye bu kasırgalara maruz kalmadan, sert rüzgârlarla demokrasiye geçti. Bunun, ciltler tutacak iki ana sebebi var:

Türkiye, bugün bile Arap toplumlarının sahip olmadığı demokrasi tecrübesine daha o zaman sahipti. Milli Mücadele’yi “Devrim Komite Konseyi” değil, hür seçimlerle kurulmuş TBMM yapmıştı... Demokrasinin temel felsefi kavramları zihinlere yerleşmişti, demokratik kurumlar şeklen de olsa devam ediyordu... İsmet Paşa da dürüst bir insandı, hatta tek parti devrinde “aferistler” diyerek eleştirdiği siyasi servet oyunlarına karşı mücadele etmişti. Türkiye’nin iç şartlarının ve dünyadaki gelişmelerin demokrasiye geçmeyi gerektirdiğini görerek çekinmeden bu kararı vermişti.

İkincisi Demokrat Parti’nin rejimi yıkmayı amaçlayan radikal bir hareket değil, demokrasiye geçişi savunan ılımlı bir hareket olmasıdır. Menderes 1950’de hükümet programını okurken “Devr-i sabık yaratmayacağız” demiştir. Bu terimle kastettiği “eski rejim” kavramıdır. Fransız Devrimi’nde Jakobenlerin “eski rejim”e karşı kanlı tasfiyeler yapması gibi bir tavra girmeyeceklerini açıklamıştır, doğru da yapmıştır.

Kırıp dökmeden

Demokrasi ve demokratikleşme belli bir sosyoekonomik gelişme aşamasından itibaren toplumların ve devletlerin kaderidir! Günümüzde demokrasi çok daha geniş ve derin anlamlar kazanmıştır.
Önünde durmak sadece saçmalık değil, tehlikeli bir maceradır. Beşar maalesef bu macerayı seçmiştir.
Türkiye’ye gelince, demokratikleşme tarihimizin bugünkü aşamasında geçmişle yüzleşme, özgürlükleri genişletme sürecimizi politik olgunlukla, kırıp dökmeden başarmamız mümkündür. Yeter ki, radikal cinnetlere kapılmayalım.

Yazarın Tüm Yazıları