Paylaş
Bütün devrimlerde böyledir.
Bütün devrimlerin liderleri muhaliflere karşı öfkeli konuşmuştur. “Karşı devrim” saydıkları kesimlerin tasfiye edilmesi, etkisizleştirilmesi, bunun için özel mahkemeler kurulması, sosyal tepkilere karşı askeri güç kullanılması devrimlerin temel özelliğidir.
Fransız devriminin söylem ve kavramları ile Kemalist devrimin söylem ve kavramları arasında büyük benzerlik mevcuttur. Milli hâkimiyet, ulus inşası, ‘aydınlanma’ gibi kavramlar... Fransa’da Şüpheliler Kanunu ve İhtilal Mahkemeleri, bizde Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri...
Devrimci tarih
İki devrimin de bir süre sonra karşılaştığı sorun şudur: Devrimden mağdur olan, tepki duyan geniş vatandaş kitleleri sürekli ‘devrimci şiddet’ altında tutulabilir mi? Tutulamazsa, bu kitleleri sisteme dahil etmek için sistem nasıl açılım yapacak, nasıl demokratikleşecektir!
Bu sorun bir yönüyle devrim tarihine nasıl bakılacağı sorunudur.
Fransa bu ‘geçiş sorunları’nı bizden çok daha sert, çok daha acılı yaşamıştı. Fransa’da devrimci, muhafazakâr ve sayıları daha az olan liberal tarihçiler yıllarca birbirleriyle kıyasıya savaştılar. Tarih yazımında ve iktidar mücadelelerinde cumhuriyetçilerin devrimci fanatizmi ve muhafazakârların rövanşist duyguları birbirini besleyerek çok uzun yıllar Fransa’yı sarstı, yordu...
Devrimin tarihi
Nihayet 1885 yılında bir tarih komisyonu kurdular. Başına büyük tarihçi Alphonse Aulard getirildi. Devrimin 100. yılı olan 1889 yılında yayınlanmak üzere bir devrim tarihi yazması istendi. Aulard’ın üç ciltlik muazzam eseri hiç bizdeki ‘resmi tarih’ gibi değildir. “Devrim zirveye ulaştığında ülkede hürriyet ve demokrasi kalmamıştı” diye yazdı, devrimci cumhuriyet eski krallıktan daha baskıcı bir rejimdi çünkü. Aulard İhtilal Mahkemelerini, “terör kanunlarını” eleştirdi.
Aulard’ın eseri Türkçede Nazım Poroy’un nefis tercümesiyle 1945’te üç cilt halinde yayınlandı; tavsiye ederim.
Kitabı bitirdiğinizde hem asla “eski rejim”e dönmemek gerektiğini düşünürsünüz, cumhuriyeti benimsersiniz... Hem devrimci şiddetin ne büyük yaralar açtığını görürsünüz.
Türkiye’de devrim tarihi
Bizde maalesef hem bu zihin genişliğine hem Aulard’ın araştırma gücüne sahip bir devrim tarihi yazılmadı. Hatta devrimi savunmak adına metotlarının da yüceltilmesi, 27 Mayıs fetvacısı profesörler yarattı... Askeri müdahalelere ideolojik gerekçeler kazandırdı, sarılması gereken yaralar içeriye kanamaya devam etti; Dersim gibi.
Türkiye’ye gelince... Bugün 21. yüzyıldayız. Üstelik bizde, Fransa’da olmayan “devrim öncesi demokrasi” tecrübesi de vardı. Bizim 1946’da demokrasiye kolay geçişimiz bu sayede olmuştur.
Dersim’de yaşanan feci hadiselere yaraları sarmak ve bir de sert, radikal usullerin sakıncalarını görmek için bakmalıyız. Cumhuriyetin çağımızdaki demokrasi standartlarına doğru evrimleşmesi için...
Günümüz Türkiye’sinde sorunlara çözüm ararken soğukkanlı ve makul olmamız gerekiyorsa, bunu destekleyecek soğukkanlı bir tarih anlayışına fevkalade ihtiyacımızın olduğu açıktır.
Paylaş