Paylaş
Önce bir konuşma yaptı, sonra sektör temsilcilerinden gelen soruları yanıtladı.
Birincisi, Ali Babacan’ın yaptığı nadir gerçekleşen buluşmalardan biriydi. Bu yüzden hem gazetemi hem de Babacan’ı kutlamam gerek. Umarım bu buluşmalar başka bakanlar ve hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la devam eder, ülkenin önemli konuları hakkında birinci elden bilgi almaya devam ederiz.
Babacan’ın konuşmasının ayrıntılarını zaten ekonomi sayfalarımızda okudunuz, o yüzden gerekmedikçe bu konuşmadan alıntılar yapmayacağım ama bir konu var ki, onu özetleyerek de olsa anlatmam gerek.
* * *
Amerika’da ipotekli ev kredileri ikincil pazarında kriz çıkıp bu ülkedeki neredeyse bütün banka ve finansal kuruluşlar zor duruma girince, Amerika Keynesci politikalara yöneldi. Yani, bu banka ve kuruluşların birkaçı hariç neredeyse tamamı devlet eliyle kurtarıldı, şirketlere devlet doğrudan sermaye koydu.
Bu konulan sermaye gökten düşmedi, Amerikan Merkez Bankası para bastı. Bu fazladan basılan paranın enflasyon yaratma etkisi de sınırlı oldu; oysa bir ölçüde enflasyon da isteniyordu. Onun yerine Amerika kendi enflasyonunun önemli bölümünü dünyaya ihraç etti.
Amerika’nın izlediği bu yola kısa zaman sonra krize giren Avrupa ülkeleri de girdi. Başta İngiltere olmak üzere para basıldı, devletler banka ve finans kurumlarına sermaye koydu.
Krizin ilk yılında Türkiye’de devlet desteğine ihtiyaç duyan şirket, banka olmadı ama bizim de Hazine borçlanmamız tehlikeye girdi, faizler arttı. O dönemde Türkiye hesapta olmadığı kadar borçlanmak, yani bütçe açığı yaratmak zorunda kaldı.
Ama Türkiye tam da bu sırada dünyadan ayrıldı; sıkı maliye politikalarını devreye soktu. Vergi artışları, gider azaltıcı önlemlerle bütçe açığının büyümesi, toplam kamu borcunun artması önlendi. Oysa dünya tam tersini yapıyordu. Bu sayede Türkiye’de faiz düştü.
* * *
Ali Babacan bugün dönüp, ‘Biz o zaman farklı bir yol seçtik ve doğrusunu yaptık’ diyor, ‘Bakın Yunanistan, İtalya gibi Avrupa ülkeleri şimdi o dönemde yarattıkları bütçe açıkları ve ekstra borçlanma yüzünden zor durumda.’
Babacan, bu farklı yolun seçilme nedenini şöyle açıklıyor: ‘Devlete duyulan ve duyulacak güven her şeyden önemli olacaktı. Bakın bugün başka devletlere güven duyulmuyor, Türkiye’ye ise duyuluyor. Türk bonoları Euro piyasasında 15 Euro ülkesinden daha düşük faizle el değiştiriyor.’
Babacan doğruyu söylüyor. Türkiye’nin farklı bir yön izlediği ilk günden beri yapılan bir analiz. Bunda bizim kendi özel borçlanma tarihimizin de rolü var kuşkusuz; çünkü Türkiye geçmişte temerrüde düşmenin kenarına kadar gelmiş bir ülke.
Ama bu tarihimizin bir başka boyutu daha var: Geçmişte bir de sürekli ödemeler dengesi krizlerimiz oldu. Yani, döviz cinsinden finansmanda sıkıntılar yaşadık.
Yıllardır Türkiye’nin cari açık sorununu dile getiren analistlere Ali Babacan da hükümet de kızdı, ‘Kötümserlik yapıyorsunuz’ dendi. Ama şimdi görüyoruz ki, hükümet sadece maliye politikasını sıkılaştırmakla kalmıyor, cari açık için de önlem arayışında, bazı önlemleri devreye sokuyor.
Sonunda doğru noktaya gelinmesi, cari açığın bir sorun olduğunun kabul edilmesi önemli. Belki açığımızı bir günde kapatamayacağız ama bunu sorun olarak görmeye başlamadan onu çözemeyecektik de...
Avrupa’da savaş olur mu?
AVRUPA krizi ister istemez Türkiye’de de yakından izleniyor. Ali Babacan açık açık uyardı, ihracatçılarımızın başka pazarlara bakması lazım.
En kötü durum senaryolarında ortak para birimi Euro’nun dağılması veya bazı üyelerin Euro’dan çıkması/çıkarılması var.
Babacan bu senaryoyu hiç de temenni etmediğini, hatta ‘buna izin verilemeyeceğini’ söyledi ve Avrupa’da savaş çıkabileceğini ima eden sözler sarf etti.
Esasen en kötü senaryolara girince Avrupa’da faşizmin yükselmesi ve savaş hiç de gözardı edilmemesi gereken senaryolar.
Kimse bunu temenni etmez ama Avrupa kendi sorununu çözememeye devam ettikçe de kötü senaryolara doğru ilerliyoruz.
Bakın ülkelerde iktidarlar değişiyor, daha da değişecek.
Umarım Avrupa aradığı yeni nesil liderleri bulur, ekonomik ve siyasi istikrarına geri kavuşup yeniden büyümeye yönelir.
İç tasarruf yüzde 12’ye düştüyse...
ALİ Babacan’ın verdiği rakamlardan biri şuydu: Türkiye’de iç tasarruf oranını yüzde 12’ye düşmüştü. Yani, kazandığımız her 100 liranın sadece 12 lirasını bir kenara koyuyor, gerisini harcıyorduk.
Bu, ABD ile birlikte en düşük tasarruf oranlarından biri. Çin’de aynı rakam 50 dolayında. OECD’de 30’larda.
Tasarruf oranımız düşük olduğu için cari açık üretiyoruz zaten. Başkasının tasarruflarını harcıyoruz sonuç olarak.
Bir başka rakam daha verdi Babacan ki, bence vahim bir duruma işaret ediyor: TÜİK’in son hane halkı gelir araştırmasına göre vatandaşların yüzde 45’i bugün kazandığından daha çok harcıyor.
Yani borçlanıyor. Yani, gelecekte kazanacağı parayı bugünden harcıyor. Bu, çok vahim bir rakam, vahim bir oran.
Tabii Babacan iyimserliğe vuruyor, ‘Siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde geleceğe duyulan güven’den söz ediyor ama yüksek hane halkı borçluluğu bizim alışık olmadığımız bir şey.
Paylaş