AİHM’e uyum yolunda önemli bir adım

“AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen bir ihlal kararı ilgili devlete yaptırım uygulanması yanında, taraf devletin insan hakları alanında uluslararası imajının zedelenmesi sonucu da doğurmaktadır.”

Bu cümleyi Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in Ankara’da ev sahibi olarak katıldığı “AİHM’nin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı konferanstaki açış konuşmasından aynen aktarıyorum.

Önceki gün Ankara’da izlediğim bu konferans, bir devletin “zedelenmekte olan  imajı”nın onarılması için başlatılan bir çabaya işaret ediyordu. Yalnız Bakan’ın cümlesindeki “taraf ülke” sözcüklerinin yerine “Türkiye” diye yazmanız gerekiyor.

TÜRKİYE AİHM’DE İHLAL ŞAMPİYONU


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Konseyi’nden de çok sayıda temsilcinin katıldığı bu konferansla ilgili izlenimlerimi aktarırken, önce şu saptamayı yapmak istiyorum. Bu girişimi, Türkiye’deki yargı ile Avrupa hukuk sistemi arasında ciddi bir uyuşmazlık bulunduğunun taraflarca kabul edilmesi keyfiyeti olarak görmek gerekiyor.

Sorunu daha açık göstermek için AİHM’in web sitesinden de kolaylıkla bulabileceğiniz bir tabloya bakmanız yeterli. Bu tablo, mahkemenin 1959-2010 yılları arasını kapsayan yaklaşık 50 yıllık dönemde yetkisini tanıyan ülkelere verdiği mahkûmiyet kararlarının bir karnesi olarak görülebilir. Bu dökümde, mahkemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en az bir maddesinden ihlal verdiği mahkûmiyet kararları sıralanmış.

Bu listede Türkiye’nin bu nitelikteki toplam 2.245 mahkûmiyet kararı ile iftihar edemeyeceğimiz bir şampiyonluğa sahip olduğunu görebiliriz. Listede Türkiye’yi en yakından izleyen ülke aldığı 1.617 mahkûmiyet kararı ile İtalya. Bu sayı Almanya için 128, İsveç için 47’dir.

Türkiye’nin vatandaşlarına AİHM’e bireysel başvuru hakkını 1987 yılında tanıdığını dikkate aldığınızda, bu performansın 23 yıl gibi kısa bir zamanda ortaya konmuş olması ayrı bir anlam kazanıyor.

HUKUKTA RUSYA İLE İKİNCİ LİGDE OYNUYORUZ


Türkiye ile ilgili tabloların düşündürücü bir başka yönü daha var. Türkiye hakkındaki mahkûmiyet kararları incelendiğinde, geniş bir bölümünün Sözleşme’nin “adil yargılanma hakkı” ve “özgürlük ve güvenlik hakkı”nın ihlalinden verildiğini görüyoruz. Keza, “yargılamanın uzun sürmesi” de önemli bir ihlal kategorisi. Her üç kategori, ihlallerin yüzde 49’unu oluşturuyor.

Önceki günkü toplantıda söz alan Türk ve yabancı konuşmacıların pek çoğunun Türkiye’den yapılan şikâyetlerin AİHM’de yarattığı iş yükünden söz etmeleri dikkat çekiciydi. Bu konudaki istatistiklerde, mahkemede işleme konulmuş ancak henüz karar çıkmamış olan başvurularda Rusya 42 bin 100 dava ile birinci, Türkiye ise 17 bin 350 dava ile ikinci geliyor.

Ama bundan çok daha düşündürücü bir başka tablo var. Rusya şikâyet sayısında birinci olsa da, mahkûmiyetlerde Türkiye birinciliği kimseye kaptırma niyetinde değil. Örneğin, AİHM’in 2010 yılında verdiği toplam 1.282 mahkûmiyet kararında Türkiye 228 kararla birinci geliyor, onu 204 kararla Rusya izliyor.
Gelin istatistiklerin verdiği mesajın adını koyalım: Türkiye, yaptığı bütün reformlara rağmen Avrupa hukuk sistemi ile arasındaki uzaklığı kapatamayan, evrensel hukuk normlarına uygunlukta Rusya ile birlikte aynı lig içinde yer alan bir ülke durumunda bugün.

ANKARA’DAN AVRUPA’YA İLK MESAJ

Son dönemde Türkiye hakkındaki şikâyetlerde ve mahkûmiyetlerde bir düşüş eğilimi olmaması, aksine aynı suçlardan birbiri ardına standart ihlal kararlarının çıkması ve bunların düzeltilmesi yönünde kuvvetli bir çabanın olmaması Strasbourg’da ciddi bir şikâyet konusuydu.

Önceki gün izlediğim konferans, Avrupa’dan çalınan tehlike çanlarına galiba Ankara’nın ilk ciddi yanıtını oluşturuyordu.

Adalet Bakanı Ergin, bu toplantıyı düzenleyerek Avrupa’ya sorunun çözümü yönünde harekete geçildiği mesajını vermiştir.

Bakan, konferans ve sonrasındaki çalıştayda “ihlal kararlarına yol açan yapısal sorunları ve uygulama problemleri tespit edilerek, bu sorunların ortadan kaldırılmasına dönük önerilerin geliştirileceğini” açıklamıştır. Ergin, ayrıca “çalışmaların bir tasarıya dönüştürülerek Meclis’e sevk edileceğini” de bildirmiştir.
Ama yasa tasarısı gerektirmeyen çok pratik, çabuk çözümler de var. Yarın AİHM uzmanlarının ağzından bu çözümleri aktaralım.
Yazarın Tüm Yazıları