ATATÜRK’ün 19 Mayıs günü Samsun’a çıktığında, onu tutuklayıp İstanbul’a yollamakla görevli olan, fakat tutuklayacağı yerde Atatürk’ün bakışları karşısında donup kalarak, taburuyla birlikte teslim olan İngiliz subayı Binbaşı Salter’i geçen hafta nakletmiştim.
Mr. Salter, olayın devamını şöyle anlatıyor: “Mustafa Kemal Paşa benim yanıma, o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle ve kendi şoförümle birlikte, misafir edileceğimi söyledikleri Ankara’ya gönderdi. Taburumun tutuklu erlerinin de, Çorum, Çankırı ve Kastamonu’da kurulan esir kamplarına yerleştirildiğini öğrendim. Türklerin Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar Ankara’da, Hacıbayram Camii’nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap evde kaldım. Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla dört seneye yakın bu evde oturdum. Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta’daki Türk esirlerle değiştirildik. * * * İngiltere’ye döner dönmez tutuklandım ve vatana ihanet suçundan divanı harbe verildim. Hakkımda ağır hapis isteniyordu! Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi. Onlardan yararlanarak, kısa fakat öz bir savunma hazırladım. Bana isnat edilen suç, taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi. Savcı, teslimiyetimin vatana ihanetle eşdeğerde bir suç olduğunu iddia ediyor ve en ağır şekilde cezalandırılmamı istiyordu. Yüksek Askeri Mahkeme’nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim: * * * ‘Sayın hâkimler... Başbakanımız Lloyd George, Avam Kamarası’nda şöyle bir soruya muhatap olmuştur: ‘Yunanlıları silahlandırarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarttık... Ve o tarihten bu yana milyarlarca sterlini bulan masraflar yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir’de denize döküldüler. Ayrıca Anadolu’daki bütün Rumlar atıldılar veya göçe zorlandılar. Bu olayda bizim kazancımız nedir? Hiç... Bu akılsızca bir gaf, korkunç bir hata, büyük bir felaket değil midir?’ Bu sert ve suçlayıcı soruya karşılık Başbakanımız Lloyd George şu cevabı vermiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dâhi yetiştirir. 20’nci yüzyılın dâhisinin Mustafa Kemal adıyla Türkiye’den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?’ Görüyorsunuz sayın hâkimler... Karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği 20’nci yüzyılın dâhisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi? Eğer ben o gün başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gelecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir.’ * * * “Beraat ettim ve terhise tabi tutuldum. Ailemle birlikte Türkiye’ye gidip Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettim. Paşa beni muhteşem nezaketiyle karşıladı. Tekrar görevli olarak İngiltere’ye çağırılmasaydım, Türkiye’de kalacaktım... İngiltere’ye döndüğümde beni, Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne aldılar ve... İstihbarat Başkanlığı’nda önemli bir görev verdiler. Türkiye ile İngiltere arasında irtibatı sağlayan grupta görev yapıyorum.” * * * Emekli Hava Albayı Kemal İntepe anılarında Binbaşı Salter için “İki yıldan fazla bir süre birlikte olduk. Bu süre içinde her zaman bizleri savundu ve kendisini daima bizden biri saydı. Büyük bir Atatürk hayranıydı” diyor.