Depremin önceki gece Van’ı yeniden vurmasıyla bir kez daha anladık ki, biz insanlar ne kadar unutmaya meyilli olsak da depremin bizim hayatımızdan çıkmaya pek niyeti yok.
Geçen iki hafta içinde depremde binaların çökmesine yol açan nedenler üzerinde tam 8 ayrı yazı yazdım, meselenin mevzuattaki boşluklardan insan ihmallerine, kuralsızlıktan sahtekarlığa kadar uzanan pek çok boyutunu irdeledim. Önceki günkü yeni deprem dalgası üzerine hayati gördüğüm bir konunun altını bir kez daha çizmek istiyorum:
DEPREME KARŞI DENETİM ŞART
Ülkemiz yerkürenin ciddi deprem riski taşıyan zor bir coğrafyasında yer alıyor. Türkiye’nin yüzölçümünün büyük bölümü, ya birinci ya da ikinci derecede riskli deprem bölgesi. İçinde bulunduğumuz yüzyılda depremler bu toprakları sarsmaya, can almaya devam edecek. İnsan hayatı bizim için değerliyse, insanlarımızın oturduğu binaları bu tehlikeye karşı sağlam bir şekilde inşa etmemiz gerekiyor. Bunun için inşaat aşamasında sıkı bir yapı denetiminin uygulanması bu işin olmazsa olmazı. Yapı denetiminin önemini 1999’daki Körfez depreminde 17 bin 480 insanımızı kaybederek idrak ettik. Bu büyük felaketin ardından 2001 yılında çıkartılan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun, Türkiye için önemli bir ilkti. Yasada eleştirilebilecek pek çok noktanın bulunmasına ve uygulama başlangıçta -geçen yılbaşına kadar- 18 ilde pilot bölge olarak başlatılmasına rağmen, en azından bir yapı denetim sisteminin devreye girmiş olmasının önemi, değeri yadsınamaz. Ancak geçen 10 yıl içinde bu denetim sisteminin çeki düzen verilmesi gereken pek çok yönü ortaya çıktı.
KAMU BİNALARINDA DENETİM BOŞLUĞU
Bunların başında yasanın kamu yapılarını kapsamaması geliyor. Mevzuatta bu konuda büyük bir boşluk var. Denetim, büyük ölçüde inşaatı yapan kamu kuruluşlarına bırakılmış ama buna ilişkin kurallar çok bağlayıcı bir şekilde tanımlanmamış. Van’ın Gedikbulak köyünde yerle bir olmuş ilkokul binasının görüntüsü kamudaki yapı denetiminin nasıl sınıfta kaldığının ibretlik bir örneği. Duvarları yıkılan Van cezaevinden kaçan mahkumların öyküsünü ve Van Emniyet Müdürlüğü’nün bulunduğu bina depremde ciddi hasar gördüğünden faaliyetlerini bugün başka yapılarda sürdürüyor olmasını bu çerçevede hatırlayabiliriz. Van’da hasar gören çok sayıda devlet dairesi var. Van’da karşılaştığımız bu tablolar kamuya ait binalarda denetim konusunun yeni baştan ve çok sıkı bir şekilde ele alınması ihtiyacını gösteriyor.
DENETİM ÖZELLEŞİNCE
2001’de uygulamaya konan sistem, büyük ölçüde yapı denetiminin özelleştirilmesine dayanıyor. Uzmanlığı yapı denetimi olan firmalar inşaatın her bir aşamasında denetime ilişkin bütün sorumluluğu üstleniyor. Bu sisteme getirilen temel eleştiri, müteahhit ile denetim firması arasındaki ilişkinin suiistimale açık olduğu, son sözü parayı veren yapı sahibinin söylediği noktasında toplanıyor. Bugün piyasada işini liyakatle, profesyonel ölçülerde yapan çok sayıda firma olduğu gibi, bu ölçülerin dışına çıkan firmalar da var. Yasa, asgari hizmet bedelinin yapı maliyetinin yüzde 3’ü olacağını hükme bağlıyor. Buna karşılık bazı denetim firmalarının sıkça rekabet edebilmek için bu oranın çok altına düşen indirimlere gitmeleri, bu arada hizmetin kalitesinden de feragat etmeleri ciddi bir sorun olarak beliriyor.
ATILMASI GEREKEN İKİ ADIM
Bir de sahteciliğin kısa zamanda bu alanda da baş gösterdiği anlaşılıyor. Star gazetesinde geçenlerde çıkan bir haberde, Bayındırlık Bakanlığı’nın geçen 5 yıl içinde 300 kadar yapı denetim firmasını usulsüzlükler nedeniyle kapattığı belirtiliyordu. Belli ki, depremle mücadelede malzemenin çürüklüğü kadar insan malzemesinin çürüklüğünü de hesaba katmak gerekiyor. Her halükarda uygulamadaki artıları ve eksileri masanın üstüne koyarak yapı denetim sisteminin ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor. İkinci olarak Van’da önceki gün meydana gelen depremin bir kez daha gözümüzden içeri soktuğu bir ihtiyaç var. Türkiye’de riskli bölgelerdeki bütün yapıların depreme dayanıklılığının tek tek raporlanması gerekiyor. Nasıl insanlar çekap yaptırıyorlarsa, her bina bir çekaptan geçirilmeli, bunun sonucuna göre gereken neyse - boşaltma, takviye ya da yıkıp yeniden inşaat gibi- yapılmalıdır... Bu tarama, İstanbul’da kısmen yapılmıştır. Bunun çok meşakkatli, maliyetli bir uğraş olacağını biliyorum. Ama insan hayatı değerliyse başka bir seçeneğimiz var mı?