Paylaş
Depremde çöken altı katlı binanın altında gıda ürünleri satan bir dükkan varmış. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin:
“Dükkan sahibi oraya daha fazla ürün koymak, yer kazanmak için, binanın bazı kolonlarını kesmiş, depremde bina o tarafa doğru yıkıldı, kolon yok orada”.
Cehalet mi, hırs mı, ikisi birden mi, dükkan sahibinin yaptığını neresinden tutacaksınız? Ancak, ondan önce temel bir sorun var. Van Mimarlar Odası Başkanı Şahabettin Öztürk anlatıyor:
“Plansız yapılar olduğunu, mimarın imzası olmayan yapılara ruhsat verildiğini öğrenince, önce Belediye Başkanına bildirdik. Muhtelif defalar İçişleri ile Bayındırlık Bakanlığına şikayet ettik. Altı ay önce İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı, henüz bir sonuç yok”.
Oda Başkanı Öztürk’ün iddiasına göre, Van’da 66 bin binanın sadece dokuz bini ruhsatlı, Erciş’te kaçak yapı oranı yüzde 80.
Bu durumu sormak üzere, son seçimde AKP’den milletvekili olan Fatih Çiftçi’yi arıyorum. Çiftçi 1997-2004 arasında Erciş Cumhuriyet Savcısı. 2004-2011 arasında Erciş Belediye Başkanı. Son seçimde milletvekili. Bir hukuk adamı ve belediyeci olarak Çiftçi’ye sormak istiyorum, Meclis’teki yardımcılarına not bırakıyorum ancak, bu satırların yazıldığı saate kadar ulaşamıyorum.
İPTAL DAVASI
90’lardan bugüne Erciş ve Van nüfusu beş, altı kat artıyor. Gerisini Şahabettin Öztürk anlatıyor:
“Çevre ve Orman Bakanlığı sanal ortamda bir bölü yüz bin ölçeğinde imar planı hazırlamış. Van, Bitlis ve Muş için. Bize göre, bu plan kentlerin gerçekleriyle bağdaşmıyor. Biz Van Mimarlar Odası olarak bu planın iptali için Danıştay’a dava açtık”.
Öztürk’ün yakındığı bir başka olay şu:
“Sadece bu gibi davalarla uğraşması için bir avukatımız var. Başka hiç bir işe bakmıyor, imar planına aykırılıklar, ruhsatsız yapılar gibi yasa dışı olayları izliyor. Davaları kazanıyoruz, ne yazık ki, kazandığımız davalardan sonuç alamıyoruz”.
Bazı müteahhitler hırsızlık yapıyor, demirden, çimentodan çalıp çırpıyor, buna karşı devlet gereğini yerine getirmiyor. Denetimsizlik, başıboşluk.
TRAVMA
Deprem yıkıntıları arasında dikkatimi en çok çocuklar çekiyor.
Ürkek, kendi dizlerine kapanmış, bir soru karşısında başını kaldırıyor, uzaklara bakıyor, tek kelime etmeden annesinin kucağına dönüyor. Sekiz, on belki on iki yaşında, öyle küçük değil. Ama çocuk.
Soru karşısında susuyor ve ağlıyorlar. Çevrelerine bakıp, gerçekte ne olup bittiğini kavramaya çalışıyorlar. Depremde annelerini, babalarını, kardeşlerini kaybetmişler. Sokağa bırakılmış gibi yalnızlık duygusuyla kıvranıyorlar.
En büyük ruhsal çöküntüyü çocuklar yaşıyor.
Onlara imar planı, demir-çimento hırsızlığı, ruhsatsız bina deseniz, ne anlamı var. Sadece bizim dünyamızla erken tanışmanın çaresizliği.
Kılıçdaroğlu’na görev
“YEMEDİM yedirdim, şimdi enkaz altında”.
Koca adam iki gözü iki çeşme ağlıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ellerinden tutuyor, oğlunu nasıl yetiştirdiğini anlatıyor. O oğul şimdi yıkılmış binanın altında, hayatta olup olmadığı bilinmiyor. Baba yüreği, bir umut belki. Enkazdan oğlunun kurtarılması için, Kılıçdaroğlu’na yalvarıyor:
“Sen takipçisi ol”.
Kılıçdaroğlu Van ve Erciş’te deprem yıkıntılarını dolaşırken dikkatimi çeken bir cümle var. Yanına giden herkes önce sorununu aktarıyor, ama enkaz altında kalan oğul, ama henüz verilmeyen çadır, ama kendisinden haber alınmayan eş. Dramlarla dolu gerçekler Kılıçdaroğlu’na anlatılıyor, arkasından aynı sözler:
“Sen takipçisi ol”.
Kılıçdaroğlu bu arzuları insani çerçevede ele alıyor, “takipçisi olmayı” yine insani görev olarak kabul ediyor. Olaya hiç bir siyasal boyut katmıyor. Gözleminde, değerlendirmesinde, halkla diyaloğunda en küçük bir siyasal tariz, bir siyasal muhalefet, bir siyasal rekabet yok. Her şey insani boyutta. O anda, orada olması gerektiği gibi.
Bu gördüğü eksiklikleri dile getirmesini engellemiyor. Çadır eksikliği gibi. Bunu da, depremi yaşayan insanlara, “takipçisi olarak” yardımın bir an önce ulaşmasını sağlamak için söylüyor.
Almanlar muhatap bulamadı
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin dış yardım konusunda iki farklı görüşü dile getiriyor.
Davutoğlu “yardımları kabul etmediğimiz gibi bir durum yok” derken, Şahin Erciş’te bir sorum üzerine, “dış yardıma ihtiyacımız yok” diyor. Hangisi doğru bilmiyorum, ama birebir sözleri böyle.
O çelişkili sözler orada kalsın, Van Havaalanı’na gidelim. Özel uçakla Ankara’ya dönmek üzere iken, Van Havaalanı’nda bir gurup Alman ve bir Alman nakliye uçağı görüyorum. Almanlar ilaç ve sağlık malzemesi getirmiş. Gurubun başındaki biri iki yana koşuyor, sorduğumda ne aradığını söylüyor:
“Muhatap arıyorum, biz buraya ineli bir saati geçti, bizimle ilgilenen hala bir kişi yok”.
Dış yardım bir yandan resmi kanallarla, bir yandan sivil dayanışmayla geliyor.
Paylaş