DEPREM yüzünden yaşanan faciaların yarasını sarmak için bütün Türkiye seferber olmuşken, PKK’nın yayın organı Özgür Gündem gazetesinin yayını iki noktada toplanıyor: ‘Demokratik Toplum Kongresi’nin ve BDP’nin yardım için seferberlik çağrısı yaptığı... Ve, facianın sorumlusunun iktidar olduğu!
Gazete, “35 yıl önce de aynıydı” diyerek 1976 yılında 7.5 büyüklüğündeki Van depreminde 3.800 kişinin öldüğünü yazıyordu!
Deprem uzmanı değilim, iki gündür TV ekranlarında uzmanlar teknik bilgiler veriyorlar zaten.
Ben insani ve siyasi tarafına bakıyorum; bütün ayrımcı bakışları kınıyorum. Kim bu insani faciaya, Türk veya Kürt diye ayrımcı gözle bakıyorsa, alçaktır! Kim bu insani faciayı siyasi tahrik için istismar ediyorsa insanlıktan nasibini almamıştır.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın şu sözleri, muhtemel istismarlara cevap niteliğindedir: “Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardımlarda kardeş kokusu, kardeş selamı var. Herkese teşekkürler.”
Eskisine göre
Van depreminde hâlâ devam eden zaafımız, inşaat sorunu olarak gözüküyor. Köylerde kerpiç evler, şehirlerde iskambil kuleler gibi çöken yapılar, hem de taptaze apartmanlar ve bazı kamu binaları!
Bunları yapan müteahhitler, ruhsatı veren belediye yetkilileri, imza atan kontrol mühendisleri bulunup ibret-i âlem için teşhir edilmeli ve yargılanmalıdır.
Tesellimiz, gerçekten Türkiye’nin her tarafından hem bireylerin hem kurumların seferber olmasıdır; toplumsal dayanışma ruhumuz gelişmektedir, bu bir...
İkincisi, toplum olarak organizasyon yeteneğimizin ve teknik kudretimizin de eskisine göre hayli gelişmiş olmasıdır. Erzincan depremi
27 Aralık 1939’da sabaha karşı meydana gelen Erzincan depremi 7.9 büyüklüğündeydi, 33 bin kişi ölmüş, 116 bin bina yere serilmişti. Doğu gezisi için Malatya’da bulunan Reisicumhur İnönü, trenle ancak 31 Aralık Pazar günü Erzincan’a ulaşabildiğinde Defter’ine şunları yazmıştı: “Onbeş gün evvel gördüğüm şehir nerede? Baştan başa harabe. Halk meydanda, sokaklar mezarlık.” (Defterler, Yapı Kredi Yayınları, s. 281)
Şehirdeki garnizonun ilk müdahalesinden sonra, çadır ve yiyecek yardımı ancak birkaç gün sonra gelmeye başlamıştı, çünkü yıkılan köprüleri inşa ettikten sonra nakliyat mümkün olmuştu.
Bugünkü gibi hava köprüsü kurma imkânı yoktu. Marmara depremi
1999 Marmara depremi, 7.4 şiddetinde, 18 bin ölü... Başbakan Ecevit, deprem mahallindeki görevlilere telefonla ulaşamamıştı çünkü tüm haberleşme altyapısı çökmüştü.
Bugün hükümet yetkilileri aynı gün Van’a ulaştı. Baz istasyonları üzerindeki yük yüzde 100 arttığı halde, uydu üzerinden iletişim sağlayan Yedek Mobil Baz İstasyonları devreye sokuldu, ufak tefek aksamalar dışında haberleşme devam etti.
Eski Bakanlardan Yaşar Okuyan dün telefonla aradı: - O deprem çok daha büyüktü. Ama bu defa kamu hizmetlerinin süratle derlenip toparlandığı ve devletin bütün imkânlarını deprem yerlerine akıtmaya başladığı açıktır. Ben AKP’ye karşıyım, gerçeği belirtmek için söylüyorum bunları. Mesele hükümet meselesi değildir, Türkiye meselesidir...
Gerçekten, her partiden vatandaşlar ve belediyeler seferber olmuştur. Türkiye’nin şefkat eli
Elbette ilkyardımda hâlâ eksikler var. Van ve Erciş’e yardım akıyor fakat kenar semtlerle köylere hızla ulaşmak gerekiyor. Bu bir doğal afettir, insanların acıları büyüktür, çok gergin olmaları tabiidir.
Bugün başını sokacağı bir çadırla bir sıcak çorbadan memnun olan insanların kısa süre sonra daha fazlasını istemeleri hem normaldir hem haklarıdır.
Sokak sokak, köy köy, depremzede her insana “Türkiye’nin şefkat eli”nin ulaşması, bir damla gözyaşının dindirilmesi bu büyük acıda tek teselli kaynağı olacağı gibi, 74 milyonun beraberliğini güçlendiren bir harç da olacaktır.
Şu ilk günlerin duyarlığı geçtikten sonra da bunu unutmamak lazım.