Paylaş
Uzun yıllardır Alman gizli servisinin yanısıra Birleşmiş Milletler için de çalışıyor, BM adına gizli pazarlıklarda arabulucu rolleri üstleniyor.
İnsan Arap uzmanı olur da, İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki sorunlara karışmaz mı, elbette karışır. Gerhard Conrad da, bugüne kadar İsrail ile Lübnan Hizbullahı ve Hamas arasındaki pek çok sorunda önemli roller üstlendi. Son olarak da İsrailli asker Gilad Şalit’in Hamas’tan ve karşılığında İsrail hapishanelerindeki 1027 Hamas makumunun İsrail’den kurtarıldığı pazarlıklarda başrolü oynadı.
* * *
Taa 1986’da Lübnan üzerinde uçan bir İsrail askeri helikopterinden canlı kurtulan ve önce Emel, sonra da Hizbullah tarafından tutsak alınan İsrail askeri Ron Arad ile ilgili önemli bir rol oynadı Gerhard Conrad.
İsrail bu askerini kurtarmak için 2003’te bir gizli operasyon düzenlemiş ama bu operasyon başarısızlıkla sonuçlanmış, İsrail özel kuvvetlerine ait askerler ölmüştü. Neden sonra Gerhard Conrad BM adına arabuluculuk yaparken uğrunda yıllardır uğraşılan Ron Arad’ın 1988 yılında, yani yakalandıktan iki yıl sonra Hizbullah’ın elinden kurtulmaya çalışırken öldüğünü bildirdi. Hizbullah, elinde rehine olmamasına rağmen bunca yıl pazarlık yapmıştı yani.
* * *
Gerhard Conrad, o pazarlık döneminde Hizbullah’ın elinde ölen iki İsrail askerinin naaşlarından geri kalanların İsrail’e dönmesini sağladı.
Son Gilad Şalit olayında da Gerhard Conrad’ın devreye girmesini İsrail hükümeti istedi. İstedi ama aslında bu istekte Gilad Şalit’in babasının yürüttüğü uzun soluklu halkla ilişkiler kampanyasının büyük rolü oldu.
Baba Şalit gösteriler yaptı, uzun protesto yürüyüşlerine çıktı, Gazze’ye yardım götüren uluslararası barış gönüllüleriyle temas kurdu, yani her yolu denedi.
Baba Şalit’in yaptığı şeylerden biri de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazmaktı. Bu mektup, Kanadalı Barış Gönüllüleri tarafından İstanbul’da, bir zamanlar Başbakan Erdoğan’a çok yakın çalışmış bir isme verildi. O isim de mektubu aldı, Başbakan’ın İstanbul’da Sultanahmet Camiindeki bir programı sırasında ona elden teslim etti.
Türk hükümetini ve Başbakanı konuyla ilgilenmeye sevk eden olaylardan biri de buydu. Bir diğeri, elbette İsrail hükümetinin bundan 7-8 ay kadar önce resmen yardım istemesiydi.
Oranları ‘güncel’leyeceğimize vergi reformu yapsak...
ÖZEL Tüketim Vergisi bir dolaylı vergi. Devletimiz, uzunca bir zamandan beri gelirlerinin büyük çoğunluğunu dolaylı vergilerden elde ediyor; doğrudan vergilerden gelen gelirin toplam içindeki oranı azalıyor.
Oysa, belki söylemeye bile gerek yok, dolaylı vergi haksızlıklar yaratan bir vergi. Çünkü, diyelim 1 kilo domatesin içindeki KDV’yi aylık geliri 500 lira olan da aynı oranda ödüyor, 10 bin lira olan da.
Bu yüzden, devlet gelirlerinin yarıdan fazlasının gelir vergisi gibi, kurumlar vergisi gibi doğrudan vergiler yoluyla elde edilmesi, daha az bir oranının ise KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden gelmesi adalete daha uygun bir yöntem.
Bizde devleti yönetenler hep bir ‘vergi kaçağı’ndan ve ‘kayıt dışı ekonomi’den söz ederler. Geçenlerde Ali Babacan, kayıt dışılığın azaldığını söyledi.
Ama devlet yetkililerinin ‘kayıt dışılık azaldı’ derken kastettikleri şey genellikle KDV ve ÖTV kaçağının azalmasıdır, gelir vergisi kaçağının değil.
Oysa Türkiye’nin gelir vergisi konusunda ciddi bir reforma ihtiyacı var. Öksüz çocuk muamelesi gören ve neredeyse hiç konuşulmayan gelir vergisi, aslında biz vatandaşların ödediği temel vergi olmak zorunda.
Aslında ödüyoruz da. Bir biçimde kayıt içinde çalışanlarımız, gelirlerini kayıt içinde elde etmek durumunda olanlarımız gelir vergisi ödüyoruz. Ama geri kalanımız ya ödemiyor ya da ödeyeceğinin minimumunu ödüyor. Esas kaçak ve esas kayıt dışılık burada.
Türkiye’nin gelir vergisi konusunda ciddi bir reforma, hatta radikal bir reforma ihtiyacı var. Bu ihtiyaç giderilmedikçe devletimiz bohça yamamak için sürekli dolaylı vergilere yüklenmeye devam edecek.
Neden hepimiz beyanname vermiyoruz?
VERGİ ile demokrasinin özü arasında da yakın bir ilişki var. Yıllardır vergi ödüyorum, maaşımdan kaynağında vergi kesiliyor ama ne ödediğimi de bilmiyorum, çok umurumda da değil; çünkü ben işverenimle net ücret üzerinden anlaştım, her ay net ücretim değişmedikçe çok mesele yok.
Oysa biliyor olsam, bilmenin de ötesinde, işverenim bana brüt ücretimi ödese, yani brüt üzerinden anlaşsam ve her yıl beyanname verip kendi gelir vergimi kendim yatırsam, ülke yönetimine ve hükümnetlerin harcamalarına bakışım da farklı olurdu.
Bence yapılması gereken de budur. 18 yaşına basan her Türk vatandaşı, T.C. kimlik numarası üzerinden bir vergi beyannamesi vermeli; hiçbir geliri olmasa bile bunu beyan etmeli.
Vatandaş kendi vergisini kendisi yatırmalı, bütün işlemlerini kendi imzasıyla yapmalı.
Tabii bütün bunlar için gelir vergisi kanunu ve bağlı mevzuat basitleştirilmeli, istisnalar ya tamamen kalkmalı ya da çok net biçimde tanımlanmalı ve vergi oranları da ona göre yapılmalı.
Türkiye’de gerçek devrim o zaman olur.
Paylaş