Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz

AKP ile CHP’nin yeni anayasa için bir komisyon kurulmasında anlaşmaları önemli bir haber. MHP ve BDP’nin de katılması kuşkusuz sivil ve demokratik bir anayasa için çok önemli. Umarım ki onlar da bu fırsatı kaçırmayacaklardır.

Haberin Devamı

Başbakan’ın TBMM’de temsil edilmeyen siyasi partilerin de bu çalışmalar sırasında görüşlerinin alınacağını söylemesi, anayasa için halkın da katılımının sağlanacağını açıklaması ayrıca olumlu bir hava yaratıyor.
Bazı anayasa profesörlerinin yeni bir anayasa için ayrıca bir “kurucu meclis” gerektiği şeklindeki görüşlerine katılmıyorum.
Bugünkü TBMM böyle bir anayasayı yapabilir.
İki nedenle: Her şeyden önce bugün görev yapmakta olan TBMM, seçim barajının varlığına rağmen önemli bir temsil gücüne sahip. TBMM dışında kalan oy sayısı son derece küçük.
İkincisi, günümüz Türkiye’sinde değişik siyasi partilerin çatısı altında örgütlenmiş bulunan ya da sivil toplum kuruluşları içinde faal olan insanlar da seslerini duyurabilirler, yeni anayasanın yapımına katkıda bulunabilirler.
İlk kez böyle bir şey olabiliyor, çünkü bundan önceki anayasalar yapılırken, toplumun değişik kesimlerinin seslerini duyurmayı bir yana bırakın, ses çıkarabilecek durumları bile yoktu.
Bu süreci başarıyla geçirebilirsek demokrasimizin geleceği açısından da çok önemli bir aşama kaydetmiş olacağız.
Bir mesele üzerinde demokratik bir şekilde tartışabileceğimizi, sorunların çözümü için uzlaşabileceğimizi göreceğiz.
Elbette eski kötü alışkanlıklarımızı yeni bir anayasayı hep birlikte yapma heyecanıyla bir kenara bırakabilirsek.
“Dediğim dedik” tutumlardan vazgeçmek, tartışırken karşımızdakinin de haklı olabileceğini unutmamak herkesi ikna edebilecek bir orta yol bulmanın mümkün olabileceğini bize gösterecek.
Dilerim ki bu fırsatı kaçırmayalım.

Haberin Devamı

Arınç’ın bilip de yapmadığı şey

BURSA’daki Uludağ Üniversitesi’nin yeni akademik yıl açılışına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, törenin yapıldığı salona girdikten sonra, dışarıda bir grup öğrenci protesto gösterisi yapmış.
Bina önünde toplanan öğrenciler (ki 13 kişiler) “AKP üniversiteyi, ülkeyi, sokağı özgür bırak” ve “Parasız eğitim istiyoruz” yazılı pankartlar açmış ve sloganlar atmışlar.
Üç öğrenci de nasıl olduysa salona girebilmiş ve benzer sloganları orada tekrarlamış.
Bu affedilmez bir suç tabii! Polis hepsini der top edip, gözaltına almış.
Yakında haklarında bir “gizli örgüt üyeliği” suçu da denkleştirilir ve neresinden baksanız iki yıla yakın tutuklu olarak cezaevinde kalırlar!
Bülent Arınç bu olay üzerine şöyle söylüyor:
“Fiili müdahale ve saldırı olmadıkça bunları doğal buluyorum ve üzülmüyorum. Eleştiri yapılması doğal! Saldırılar olmadıkça, aşağılayıcı tavırlar olmadıkça herkes hakkını arayabilir.”
Arınç, demokratik bir ülkede, bir siyasetçinin barışçı bir protesto gösterisine nasıl yaklaşması gerektiğini belli ki biliyor ve öyle konuşuyor.
Normal olanı budur çünkü. Protesto gösterisi yapmak demokratik bir toplumda haktır ve şiddete dönüşüp çevreye ve çevredeki insanlara zarar vermediği sürece hoşgörü ile karşılanmalıdır. Ama Bursa’da da görüyoruz ki polis, Türkiye’de bununla ilgili bir fikre sahip değil.
Başbakan Yardımcısı Arınç, keşke bu düşüncesini mutlaka orada bulunan Emniyet Müdürü’ne de söylese ve gençlerin gözaltına alınmalarını engelleseydi.
Söz ile eylem böyle bir araya gelebilir çünkü!

Haberin Devamı

AB hedefi niçin var?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Makedonya’da “Sizi bizden önce Avrupa Birliği’ne alırlar” dedi.
Bu kuşkusuz ki bir kabullenişi değil, sitemi içeren bir söz.
Ve yine kuşkusuz ki içinde ne kadar sitem barındırsa da herkesin gördüğü bir gerçek!
Birçok nedeni var:
Birincisi, Türkiye, üzerine düşenleri yerine getirmekte eskisi kadar istekli değil.
Belki yeni sivil Anayasa’yı gerçekleştirdikten sonra o hızla AB kriterlerine uyum için daha çok çalışmaya başlayarak bu engeli aşabilmek mümkün olabilir.
Ancak, AB’nin büyük ülkelerinin, kendileri kadar büyük bir başka ülkeyi içlerine almakta o kadar gönüllü olmayacaklarını da görmek gerek.
Türkiye, genç nüfusu ve hızla gelişen ekonomisiyle Almanya ve Fransa gibi ülkelerin AB içindeki etkinliklerini dengeleyebilecek bir güç. Kimse elindeki gücü bırakmak istemez, bu da doğal.
Üçüncüsü Türkler ve Ruslar, tarihsel açıdan hep Avrupa için “öteki” oldular, bu tarihi genetiği değiştirmek o kadar kolay değil.
Peki, ne yapacağız? “AB’de bizi istemeyenler var” diye oturacak mıyız?
Kuşkusuz ki oturmamamız gerek.
AB kriterleri dediğimiz düzey, ekonomik açıdan da siyasal açıdan da medeniyeti ifade ediyor ve bu hedefe ulaşmak zorundayız.
O noktaya geldiğimiz vakit büyük olasılıkla Türkiye’nin AB üyesi olmasını isteyenlerin sayısı da ülkemizde bir hayli azalmış olacak.
Çünkü bugün birçok kişi için AB hedefi, bir ortaklığa üye olmaktan daha çok demokrasiyi geliştirmek için var.
Türkiye, medeni dünyada geçerli olan bir hukuk düzenine sahip olduğunda da zaten ekonomisi de gelişir, demokrasisi de!
O da bize yeter, varsın AB üyesi de olmayalım!

Yazarın Tüm Yazıları