Paylaş
Acaba ABD Başkanı Obama, geçtiğimiz günlerde New York’a yaklaşan Irene tayfunu için “tarihi bir tehdit” sözünü ezbere mi kullandı? Yoksa tüm dünyada olduğu gibi doğanın o muazzam gücünü ve güvenliğimizi tehdit eden diğer yüzünü mü hatırladı? Birçok yabancı gazeteci bunu irdeleyen makaleler yazdı. Sonuç olarak, ABD’de olağanüstü hal ilan edilmesine neden olan bir tayfun da hemen akıllara küresel iklim değişikliğini getirdi.
FEMA’dan aldığım onca dersten sonra “acaba bu olay bizde olsaydı, biz ne yapardık” diye kendi kendime sormadan edemiyorum. Şüphesiz ABD’de olan gönüllü ve zorunlu tahliye gibi kavramlar bizde yok. Biz de tahliye yolu ve sığınak filan da yok! Bunların yakın bir zamanda olacağı da yok.
Neyse benim şimdi üzerinde durmak istediğim, iklim değişikliğinin doğa afetleri nasıl değiştireceği ve ülkemizin bundan nasıl etkilenebileceği.
Bu arada Obama da çok tuhaf bir adam! Bir yandan bunları söylerken diğer yandan da Kanada’dan Teksas’a uzanan petrol boru hattını protesto ettiler diye James Hansen gibi bilim insanlarını tutuklattı. İronik bir şekilde petrol gibi fosil yakıtlar, bir şekilde Irene gibi şiddetli tayfun ve benzeri meteorolojik olaylar için de yakıt oluşturuyor!
Hem bilimsel, hem de ideolojik tartışmalar bir şekilde böyle sürüp giderken küresel iklim değişimi ve aşırı hava olayları arasındaki ilişki sessiz sedasız ekonomik risk değerlendirmesinde yerini çoktan aldı bile. Benzer bir şekilde, son yıllarda küresel iklim değişiminin meteorolojik afet riskini artırdığına dair bulgular sunan bilimsel çalışmalar da hızla artmakta.
SİGORTA PİRİMLERİ ARTACAK
Örneğin, 2003’te iklim bilimci Myles Allen, Nature dergisinde bunun nasıl olduğunu açıklayan bir makale yayınladı. Allen’e göre artan sera gazları yüzünden günümüzde sel riski (veya fırtına hasarı ya da kuraklık yüzünden ürün kaybı) 10 kat artmış durumda. Şimdi ki sellerin yüzde 90’nına geçmiş yıllarda artan sera gazı emisyonlarının neden olduğunu hesaplamış. Sigortacılara göre küresel iklim değişimi, mal sahipleri için daha yüksek sel sigortası pirimi demek.
Nature dergisinde bu yılın başlarında yayınlanan iki ayrı araştırmaya göre de, son yaşanan ekstrem olaylarda insan kaynaklı küresel ısınmanın parmağı var. Daha sıcak bir dünyada atmosfer, daha fazla su buharı ile dolar. Su buharı, deniz yüzeyine genel güneş enerjisinin bulutun içine yani fırtınalara yakıt olarak taşınması anlamına gelir. Seung-Ki Min araştırmasında vurguladığı gibi havdaki su buharının artması Kuzey Yarımküre‘deki şiddetli yağışların artmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.
Başka bir makalede ise ısınmanın İngiltere’de sellerin yüzde 20 artırdığını gözler önüne koyuyor! Atmosfer bilimcileri gündelik fırtınalar ile küresel iklim değişimi arasında artık çok daha kolay ilişki kurabiliyor.
Bütün bunlardan Türkiye için bazı dersler çıkartmak aslında hiç zor değil; yeter ki bunu isteyelim, problemlerimize uzun vadeli, bilimsel ve kalıcı çözümler arayalım.
Paylaş