Paylaş
GEÇEN akşam televizyonda Palermo-Fenerbahçe maçını seyrederken, hafızamdaki fotoğraf albümünden bazı kareler, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti...
* * *
Yıl 1961... Yıldızların havai fişek serpintisi gibi peşpeşe kaydığı ışıltılı bir yaz gecesi. İstanbul sosyetesinin akın ettiği Çınar Hotel’de plaj partisi var. O yıllarda Yeşilköy’ün denizi, içinde kitap okunacak kadar berrak!.. Plajda Brezilyalı müzisyenlerden oluşan Samba Blue Orkestrası çalıyor. Galatasaray’dan Palermo’ya transfer olan Türk futbolunun “taçsız kralı” Metin Oktay da İtalya’ya gitmeden önce, Çınar Hotel’de kalıyor. Hem dinleniyor, hem de İtalyanca ders alıyor. Bu satırların yazarı ise, henüz 18 yaşında olmasına karşın, otelin cankurtaranlığını yapıyor. Orkestra rumba çalmaya başladığında taçsız kral, yanında rüya gibi bir kadınla dans etmeye başlıyor. Davetliler, gözalıcı çiftin çevresinde toplanırken, bizler, yani otel personeliyle, konuklara ait yatların kaptanları, bir kenarda hayranlıkla onları izliyoruz. Derken Metin Oktay’ın ısrarla bizim bulunduğumuz tarafa doğru baktığını fark ediyoruz. Dans bitince de kalabalığı yararak yanımıza geliyor. Şaşkın bakışlarımız arasında kaptanlardan birine, “Benim Fenerbahçeli ağabeyim, gözlerime inanamıyorum nasılsın?” diyerek sarılıyor. Kaptan yutkunuyor ve “İyiyim Metin”ciğim, iyiyim. Sağol!..” diyor. Orkestra susmuş, herkes ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Kral gülerek bize dönüyor “Tanıştırayım, benim mektepten ağabeyim!” diyor. “Nasıl yani, hangi mektep?” diye soruyoruz. Anlatıyor:
Sarı lacivert koğuş
“Biliyorsunuz geçen yıl, resmi makamların hesap hatası sonucu, vatani görevimi 8 gün eksik yapmış gibi göründüğüm için, 45 gün süreyle Toptaşı Cezaevi’nde yattım!.. Bu ağabeyim de o sırada bir yaralama nedeniyle cezaevindeydi. Bileği güçlü, namlı bir delikanlıdır. O alemde adı saygıyla, biraz da çekinilerek anılır. Aynı zamanda koyu Fenerbahçelidir. Oradaki günlerim onun sayesinde cezaevinde gibi değil de, sanki sarayda yaşıyormuşum gibi geçti!.. Ayrıca koğuşunu sarı lacivertli renklere boyatmış olmasına karşın, aramızda bir gün bile Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti konuşulmadı. Tam tersine hep dostluktan söz edildi. Bu nedenle o, yaşadığım sürece benim sevgili ağabeyim olarak kalacaktır!”
Sadece Galatasaraylılar’ın değil, tüm futbolseverlerin gönüllerinde taht kuran “taçsız kral”, gözlerinden yaşlar süzülen kaptana sarıldı, iki yanağından öptü. Rüya gibi güzel kadına doğru yürürken tekrar döndü ve bu kez, hepimizi kucakladı.
Üç hafta kadar sonra Palermo’ya gitmek üzere otelden ayrılırken, artık tüm personelin Metin ağabeyi olmuştu. Kimseyi kırmadığı gibi, herkesin gönlünü almayı başarmış ve özel eşyalarını bile, anı olarak çalışanlara armağan etmişti! Kralı sevgi gözyaşlarıyla uğurladık.
* * *
Metin Oktay hayatımda tanıdığım en büyük Galatasaraylıdır. Maalesef erken yaşta kaybettiğimiz bu büyük insan, gerek yeşil sahalarda top koştururken, gerekse onun dışındaki yaşamında hep centilmenliğin simgesi oldu. Futbolseverler bu heyecan verici oyunun aynı zamanda dostluk, barış, hatta kardeşlik anlamına geldiğini de onun beyefendi kişiliğinden öğrendi. Bu nedenle “temiz toplum, temiz futbol” özlemini duyanların kalplerinde eşsiz bir yere sahip oldu.
Yaşasaydı şike gibi kirlenmelere karşı en sert tepkiyi de, “fair play” abidesi “taçsız kral” gösterirdi. Ama temizlik operasyonlarına destek çıkar gibi gözüküp, asıl amacı “fırsatını bulmuşken ezeli rakibini yok etmek” olan gözü kara kötü kalpli renktaşlarına da, muhtaç oldukları dostluk ve insanlık dersini yine o verirdi!..
Paylaş