PİSTBAŞI: (28 Haziran. Saat 17.00)Uçak Paris’ten bir türlü havalanamıyor.
Dakikalar geçiyor. Ama zaman geçmiyor. Uçağın içindeki “silindirik esaret” uzadıkça uzuyor. Bebekler avaz avaz ağlıyor. Yolcular homurdanıyor. Ve pilot ezik bir ses tonuyla anons ediyor: “Atatürk Havalimanı’ndaki yoğun trafik nedeniyle ...dakika ...gecikmeden dolayı özür dileriz...” Uçaktaki bekleme yarım saati bulunca, yolcularda bir kodese tıkılma hissi başlıyor. Peki niye? Arka koltukta oturan kadın soruyor: ? Neyi bekliyoruz? Kabin amiri o kadar kibar ve o kadar çaresiz ki... Ne desin... Anlatamaz çünkü. Bir uçağı cezaevine haline getiren bu durumu nasıl anlatsın... Üstelik hiçbir suçu yok... Ben işte o zaman gördüm; Dünya markası olmaya çalışan bir THY’nin görevlisinin uçak bekledikçe nasıl da ezildiğini.. Düşünsenize; Siz dünya çapında büyüyorsunuz; ama uçak bekledikçe içindeki yolculara karşı küçülüyorsunuz. Bekleme 1 saate yaklaşırken bu defa başka bir yolcu soruyor: ? Neyi bekliyoruz? Dünyanın en yoğun havalimanlarından birisi olan Charles de Gaulle’de bir sorun yok. Orada uçuşlar tıkır tıkır işliyor. Mozambik hava yolları bile havalanıyor. Bir tek THY kalkamıyor. Çünkü sorun bizde. Çünkü İstanbul’daki Atatürk Havalimanı artık yetmiyor. Ve uçuşlar inatla bu havalimanına yönlendiriliyor. Silindirik hapis bitmiyor. Küfür günah bekliyoruz...
PİSTBAŞI 2: (29 Haziran. Saat 17.00. İst-Ank seferi) Yine aynı silindirik esaret. Yine aynı homurtular, bebek ağlamaları, kızgın yolcular. Pilot anons ediyor: “Atatürk Havalimanı’ndaki yoğun trafik nedeniyle... gecikmeden dolayı... özür... Az sonra...” Uçağa bineli tam 45 dakika olmuş. İnsanın ruhunu daraltan o ruhsuz THY müziği hiç susmuyor. Sanki ölüm, bir neyin içinden ensenize doğru bir kasvet üflüyor. Silindirik esaret, o kasvet müziğiyle tam bir işkenceye dönüşüyor. Evet tam bir işkence. Tam 45 dakika hapissiniz. Bir insanın dakikaları, saatleri, yani özgürlüğü, böylesine pervasızca ve taammüden nasıl çalınabilir?
(PİSTBAŞI) 3: (30 Haziran. Saat 11.45 İst-Dalaman) Bebek çığlıkları ve THY’nin aynı tondan ve sürekli kasvetli müziği eşliğinde pilot anons ediyor. “Atatürk.... Liman.... yoğun trafik nedeniyle... Özüüüüüürrrrrr...” Yetersizlik diyemiyor pilot. Ama belli ki o da bunalmış artık. Silindirik esaret bu defa 60 dakika. Küfür, günah, gökyüzüne doğru öfkeli bir bekleme. Pilot anons ediyor: “Çok çok özür dilerim... şu anda 12’nci sıradayız... özür...özr... sory...” Tam bir saat sonra uçak kalkabiliyor. Pilot mahcup, kabin görevlileri yılgın, yolcular öfkeli... SORALIM O ZAMAN İnsanı parasıyla rezil eden bu silindirik esaretin teknik açıklaması nedir? Atatürk Havalimanı’ndaki bu beklemenin sorumlusu kimdir? Devlet Havalimanları’nın başında aklı başında bir bürokrat var. Acaba o ne düşünüyor? Uçakları cezaevine dönüştüren bu sistemsizlik ne zaman çözülür? İnsanları uçaklara hapseden bu anlayışa karşı dava açılabilir mi? Merak ediyorum. Hiçbir bakan bu şekilde dakikalarca bekledi mi? Dünyanın hangi gelişmiş alanında böyle saatlere varan kronik beklemeler oluyor? İSYAN EDENLER Son üç gün içinde yurtiçi ve yurtdışı uçuşlarda gördüğüm bu rezalet artık kronik bir hal almış. Atatürk Havalimanı’nı bir kasaba terminaline çeviren bu görüntü karşısında insan, uçaktaki yabancılardan utanıyor. Ve şimdi soruyorum: Ben uçağın içinde öfkeyle utanırken, acaba uçağın dışında utanması gereken yöneticiler ne yapıyor?