Paylaş
Breton demeliyim aslında. Fransa’nın kuzeyindeki o yarımadadan çünkü. Ve bu onun için, yani tüm Bretonlar için, çok önemli bir detay.
Ben onu bizim Lazlara benzetiyorum çoğu zaman. İnanılmaz komik halleri var. Olağanüstü esprileri var. Hem güldürür, hem düşündürür. İnanılmaz zeki, hazırcevap bir insandır.
“Ben Sarkozy’i seviyorum!” dediğim anda delirir. Bayılıyorum bu konuda onu sinir etmeye. O da beni bizimle ilgili yorumlar yaparak hayli sinir ediyor tabi. Gerçi bizimle ilgili kafasındaki bir çok yalan yanlış önyargı yerle bir oldu benim yüzümden. Ayarı kaçtı adamın. İyi de oldu.
Öyle büyük bir heyecanla bekliyordu ki DSK’nın Sarkozy’i tarihe gömmesini, olanlar karşısında inanılmaz yıkıldı. Doğal olarak bu olayla yatıp bu olayla kalkıyor.
Amerikalıların olayları abartma kapasitesine de sövüp duruyor.
“DSK Fransa’ya dönebilmiş olsaydı, ah o uçak kalksaydı, DSK kendi vatanına inmiş de ihbar edilmiş olsaydı yine de ceza alacaktı evet, yine politika hayatı bitecekti, yine rezil olmuş olacaktı belki ama, Fransız usulü olacaktı her şey!” diye sayıklayıp duruyor.
Fransa bu olaya kayıtsız kalamazdı elbet. Hele de hakkında başka şikayetçi kadınlar da ortaya çıkmışken kesinlikle kurtulma şansı yoktu DSK’nın artık. Ama yine de Amerika’daki sisteme göre suçları eklene eklene cezası kat kat büyümeyecekti. İyi halden vesaireden dolayı belki birkaç yılla sıyıracaktı. Ancak şimdi durumu vahim. Allah bilir kaç on yıl yatacak. Üzerindeki tırmalama izleri filan, durumunu beterden de beter kılıyor. Hayatı bir cennetken 3 gün önce, her şey aleyhine işliyor şu anda...
Yine de patronla onca saat tartıştık bu olayı, asla ama asla olanları bir komplo teorisine bağlayıp “Sarkozy yaptırdı!” filan demedi. İnanmıyor öyle saçmalıklara. Hatta korkunç tepki gösteriyor komplo teorilerine. Sarkozy’e gıcık olmasına rağmen hem de. İşte bu tavrı seviyorum ben mesela. Biz, bayılırız hemen komplo naraları atmaya. “Adamın zaten zaafı vardı kadınlara. Karısını aldatmıştı ve karısı affetmişti... Ama şimdi büyük hata yaptı, affedilemez. Olan oldu. Hayatı kaydı...” diyor.
Ne körü körüne koruyor tuttuğu adamı, ne de rakibine çamur atıyor. Olay neyse o. Ne eksik ne fazla.
İşte bu duruş doğru geliyor bana.
Her şey bir kenara...
Hayat nasıl da ince bir çizgi üzerinde ilerliyor değil mi?
Dün bunları düşünüp tartışırken aklıma Woody Allen’ın o muhteşem filmi Maç Sayısı geldi.
DSK bu son hatayı yapmasaydı, zaafına yenilip kendi kalesine gol atmasaydı bir bakıma...
Asla bilemeyecektik.
Ona sapık demek yerine, gıpta ederek yükselişini seyredecektik.
Maç sayısı’nı seyretmediyseniz hemen, seyrettiyseniz de yeniden seyredin bence.
Yonca
“dedikoducu”
Paylaş