(PROF. H. Murat Çekirge, geçen iki sene ABD’den gelip Maltepe Üniversitesi’nde iki sene hocalık yaptım. Şu sırada Karadeniz Ekonomik Topluluğu’na da müşavirlik yapıyor. Şu anda S. Arabistan’da hocalık yapıyor. Kanal İstanbul üzerine yazdığı bir yazıyı aktarıyoruz:)
“Bugünkü Karadeniz’in meydana gelişi esnasında, Akdeniz suları kırılmayla meydana gelen boğazları geçerek bu kapalı havzaya gelmiştir. Buradaki bütün canlılar ölmüş ve içinde H2S, hidrojen sülfür, olan bir ölü deniz hasıl olmuştur. Ve diğer kaynaklardan gelen sular bu hayat olmayan kütle üzerinde birikerek içinde hayat olan bir tabaka meydana getirmiştir. Bu tabaka Karadeniz’e gelen ve giden sularla dengedir, gelen sular nehirler, yağmur ve giden sular ise boğazlardan Akdeniz’e giden su ve buharlaşma gibi etkenlerdir. Bu üst tabaka bir basınç meydana getirmekte ve H2S gazını ölü tabaka içinde tutmaktadır. Yeni bir kanaldan akan sular bu tabakayı incelterek bu basıncı azaltacaktır. Netice olarak ölümcül H2S gazı atmosfere geçebilecek ve bölgede yasayan her canlı için bir tehlike olacaktır. Kanal İstanbul, Karadeniz’in Water Budget’in (su bütçesi) dengesini bozmadan yapılmalıdır ve yapılabilecektir. Bu gerçekleşmediği takdirde bütün Karadeniz çevresi tehdit altındadır. Dengenin korunması çok ayrıntılı hesaplamaları gerektirmektedir. Karadeniz’den su kaybını en aza indirmek için kilit sistemlerinin kanalın yapımında kullanılması gerekmektedir. Bu kilit sistemleri maliyeti oldukça değiştirecektir. Kanal suyu akan su olmaması halinde yine de canlı tutulması gerekmektedir, diğer deyişle yeterli oksijeni olmalıdır. Bu da ele alınması gereken diğer bir konudur. Bu ölümcül tabaka oldukça iyi araştırılmıştır. Bazı yerlerde 2000 metreye kadar derinliği vardır. İçinde H2S olan deniz suyunda basınç ortadan kalktığında, H2S hemen açığa çıkmaktadır ve ölümcüldür. Büyük bir hidrojen ve dolayısıyla enerji kaynağıdır. Bu kaynağı, petrole yapılan yatırımlarla kıyaslanamayacak az harcamalarla elektrik enerjisine çevirmek mümkündür. Yaptığım çalışmalarda çevre problemleri göz önüne alındığında dahi, Karadeniz’in H2S’sinden elektrik elde edilmesinin rantabl olduğu görülmüştür Bu bir kapsamlı proje konusudur, inceleme yapmadan bir şey söylenemez, fakat tehlike açıktır. En yeni mühendislik doktrinine göre doğanın hiçbir elemanına, sosyal yapı dahil, zarar verilmeden böyle bir yapının yapılması gerekir... Proje yapılır fakat bu başka bir mühendislik yapısıdır.” (hmcekirge@usa.net)
Mersin’de Kürkçü dengeleri bozacak
MERSİN’de eskisi gibi yoğun göç almadığından ya da gelenler Antalya ve İstanbul’a ‘atladıklarından’ 12 olan milletvekili sayısı 11’e düşmüş. Geçen dönemde milletvekillikleri AKP, CHP ve MHP arasında bölüşülmüş; bağımsız aday da 3 bin oyla kaybetmiş... 12 Haziran farklı olacak... Yoğun bir seçim telaşı yaşanıyor. Mersin’de; en çok konuşulan aday, BDP’nin desteklediği bağımsız milletvekili aday Ertuğrul Kürkçü... ‘İyi bir sosyalist’. En çok çalışan aday. Zaten disiplinli bir yazar-gazetecidir. Hafta sonu da açılışlarla, toplantılarla, taziyelerle geçti. Mersin merkezin en büyük ilçesi Akdeniz’in belediye başkanı Fazıl Türk BDP’li. Merkezdeki bir diğer ilçe Toroslar’ın başkanı da MHP’li. Merkezin üçüncü ilçesi Yenişehir ile Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı da CHP’li. Buradan da anlaşılacağı üzere yörüğüyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla tam bir Türkiye mozaiği Mersin. Geçtiğimiz cumartesi günü Hrant Dink’in adı verilen parkın açılışındaydı Ertuğrul Kürkçü. Buradan Akdeniz’deki ‘Demokratik Çözüm’ çadırının olduğu yere geldi. Alkışlarla, zılgıtlarla karşılandı burada Kürkçü. Çadır ilginçti. Etrafından dizi dizi el bombasına benzeyen kapsüller sarkıyordu. Ne olduğunu merak edip sorunca “Daha önce bu çadırı kaldırmak için gelen polislerin attığı gaz bombasının kapsülleri bunlar” karşılığını aldık. Yüzlerce kapsülden bir sergi yapmışlardı Mersinli Kürtler. Çadıra gelenleri bu bomba kapsülleri karşılıyordu. Çadırın çok yakının kurulan Emek-Der’in açılışı da vardı. Kürkçü, burada da alkışlarla ve zılgıtlarla karşılandı. Tarım emekçileri, depo ve nakliye işçileri artık bu yapı altında örgütlenecekti. Kürkçü açılışta yaptığı konuşmada “Kürtlerden emeğin kurtuluşu”na kadar geniş bir yelpaze çizdi. Bu sırada Mersinli sosyalistlerden bir 78’li yanımıza yanaşıp “Bu işçileri örgütlemek için çok uğraştık ama başaramadık. Çünkü gerek tarımda, gerek nakliyede, gerekse de inşaatta çalışan işçilerin hemen hepsi Kürt. Biz örgütleyemedik ama onlar kendi içlerinden çıkan örgütçüler aracılığıyla derneklerini kurdular” diyordu. Seçim kampanyası sırasında gençten bir Mersinli gelmiş Kürkçü’nün yanına “Abi senin yüzünden karımla kavga ettik” diye... “Karımla kime oy vermemiz gerektiğini konuşuyorduk. Ben CHP dedim, karım da sana oy vereceğini söyledi. Aramızda kavga çıktı ama sonunda anlaştık. Ben CHP’ye oy vereceğim, karım da sana.” Mersin’de ne olur? Kürkçü’ye kazanacağı gözüyle bakılırsa, bir parti 4 olursa, diğer iki parti birer kayıp verebilir.
Turpun büyüğü heybede
ÖSYM... İbretle izleniyor. Ama turpun büyüğü heybede. Yüksek puanları düşük hesaplayan(!) bilgisayar(!) gayet tabii düşük puanları da yüksek hesaplayabilirdi. Puanı olduğundan çok daha yüksek hesaplanan yandaş öğrenci ise katiyen “Bana yüksek puan vermişiniz, düzeltin” diye itiraz etmeyecekti. İşte turpun büyüğü bu. İşte bu asıl hileyi hiç duymayacaksınız, çünkü kimse söylemeyecek. Şifre olsa, kopya olsa ne olur, olmasa ne olur. Sistem elinin altında. Yandaşa yüksek puanı bas gitsin1 milyon 700 bin öğrencinin içinden yanlışlıkla(!) yüksek puan verilen yandaşları kim, nasıl bulacak? Mümkün değil. Ali Serdar BOLAT
Biliyor musunuz
BAŞBAKAN’ın eşi Emine Erdoğan’ın, yarın Fatih’te 100 akülü tekerlekli sandalye dağıtacağını, Silivrikapı Semt Konağı’nı hizmete açacağını... CHP’nin İstanbul’daki konserli mitinglerine Fuat Saka, Grup Gündoğarken, İmran Salkan, Nuray Hafiftaş ve Züleyha’nın katılacağını...
GÜNÜN SÖZÜ
“Cehalet tüm fenalıkların anasıdır. Memleketimde her elimi attığım yerde cehalet çirkefine bulaşmaktan bıktım. Artık yeter! Bu ve benzeri rezillikleri yalanlarla bezeyip yücelten, buna karşılık bize bütün dünyada saygınlık kazandıran, aklımızı kullanıp onurlu insanlar olmamızı sağlayan Atatürk’ü aşağılayan âlim pozlu, ukala tavırlı zırcahilleri her gün halkın karşısına diken TV ve gazetelerden gına geldi. (Prof. Celal Şengör)