GÜNEYDOĞU illerimiz uzun süredir gergin günler yaşıyor. Kentler alev alev... Gösteriler yapılıyor, güvenlik güçleri taşlanıyor, dükkânlar, otobüsler yakılıyor!Patlayan molotofkokteylleri, atılan taşlar, savrulan sopalar, yıkılan işyerleri, yakılan araçlar...
Tüm bu olaylarda maşa olarak kullanılanlar çocuklar ve gençler! Ne yazık ki Ankara, kargaşaya göz yumuyor, olaylara seyirci kalıyor! * * * Güneydoğu da görev yapan bir arkadaşım var... Güvenlik görevlisi... Devlet memuru olduğu için adını vermiyorum... Bir süre önce izinli olarak İstanbul’a gelmişti... Kadıköy Bostancı’daki bir lokantada yediğimiz akşam yemeği sırasında uzun uzun sohbet ettik. Yanımızda, gazeteci arkadaşım Coşkun Bel de vardı... İkimiz de, onun anlattıklarını ilgiyle dinledik. Bölgenin sorunlarını, orada yaşayan bir insandan dinlemek ilginçti. Meselâ, polise taş ve Molotof kokteyli atan çocuklar... Onları yönlendiren kapkara yürekli, kötü ruhlu kışkırtıcılar! Arkadaşım bir ara “Güneydoğu illerinde kadınlar çok doğurgan... Aileler ha bire çocuk yapıyor. Başka işleri yok zaten... Neden biliyor musunuz?” dedi. “Neden?” diye sorduk. O devam etti: “Devlet, her çocuk için ayda 150 lira para veriyor da ondan... Dört çocuğu olan, ayda 600 lira alıyor. Eğer çocuklarda sakatlık filan varsa bu para çocuk başına ayda 500 liraya kadar çıkıyor. 500 lira Doğu ve Güneydoğu’da iyi para... 3 çocuğu da kör olan bir kadın tanıyorum. Şimdi, 4’üncü çocuğuna hamile... Büyük bir ihtimalle o çocuk da sakat doğacak... Kürtaj yaptırmayı reddetti. Aile devletten her çocuk için 500 liradan toplam 1500 lira alıyor. Bu çocuk da sakat doğarsa alacakları para 2000 liraya çıkacak. Bu onlar için servet! Çocuklar büyüdüğü vakit, devlet, annelerine de maaş verecek, böylece gelirleri iki katına çıkacak! Bu yüzden sakat-makat demeden, çocuk yapan yapana... Güneydoğu nüfusu hızla artıyor. Nüfus patlaması var. Çocuklar geçim kaynağı olmuş... Bir de onların eline taş verip, olay çıkarttırıyor, polislere, güvenlik kuvvetlerine taş attırıyorlar!” * * * Yukarıdaki sohbetten bir süre sonra e-postama bir mektup düştü... Yazı “Doğu’da görevli bir doktorun mektubu” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Buraya gelince insan önce bir şeyler başarmak istiyor ve bütün olanaklarını zorluyor. Ancak, bir süre sonra bütün şevkini kaybediyor. Burada halk, aşırı şımartılmış. İnsanların işini halledemeyince, ya kaymakama gidiyor, ya da ‘Ben PKK’lıyım, seni vururum!” diye tehdit ediliyorum. Türkiyeli olmak istemiyor, Türkiye’yi bölmek istiyorlar! Can ve mal güvenliğimiz sıfır! Kimse vergi vermiyor... Elektrik-su, vesaire... Hiçbir fatura ödenmiyor. Her aileye çocuk başına ayda 150 lira çocuk parası, çocuk ultrasonda görüldüğü andan itibaren mama ve bez parası ödeniyor. Okula giden her çocuğa devlet harçlık veriyor. Harçlık gecikince anneler okulu basıp çocukları okuldan almakta tehdit ediyor! O çocuklar ne yapıyor peki? Ellerinde PKK bayrakları ile partilerinin mitingine gidiyor. Herkese, toprağı eksin ya da ekmesin, toprak yardımı yapılıyor (ki zaten kimse ekmiyor.) Bu yardımda, sadece beyana bakılıyor. Adam 5’i 50 yazdırabiliyor. Van’da dağıtılan paraya bakınca, göl bile tarım arazisi sayılsa az gelir! Her cuma kaymakamlık elden para dağıtıyor. İşin özeti, devlet onları besliyor, onlar ise devleti yıkmaya çalışıyor! İnsan, içinden de, dışından da her şeye lanet okuyor!”