YSK’nın kararına inanmıyorum, peki nasıl olacak bu seçim?

AKŞAM saatlerinde şok bir haber. Hem de ne şok.

Seçimin bütün havasını değiştirecek bir karar veriyor YSK.

Haberin Devamı

7’si BDP’li, toplam 12 bağımsız adayın adaylığını iptal ediyor.

Ve tabii ben de öğle saatlerinde yazdığım yazıyı değiştiriyorum.

Haber daha soğumadan çok güvendiğim bir YSK üyesiyle konuşuyorum.

Diyor ki;

“Kimse bize kızmasın. Biz siyasi olarak bakmayız. Yasa açık. Kanuna bakarız.”

-Peki nedir o kanun?

Milletvekili Seçim Kanunu’nun 11’inci maddesinin (e) bendi:

-Taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar milletvekili seçilemezler.

İşte dinamitin fitili bu madde.

Ve patladı.

Peki bu kanunu kim çıkartmış?

Düşünce ya da siyasi suçları ayırmadan böyle bir kanun hangi dönemde çıkmış?

Sıkı durun. 1983’te.

Yani 12 Eylül rejiminde.

Öyleyse bir daha soralım;

-İleri demokrasi diyoruz. Ama hala demokrasinin mabedi dediğimiz meclise seçilmenin şartlarını 12 eylül yasalarıyla belirliyoruz. Olur mu bu?

Değiştirmemişiz.

Haberin Devamı

Sanırım herkes düşünecektir şimdi bunu. En başta da o siyaset kurumu.

Mesela diyeceklerdir ki;

-Bu insanlar içinde eline silah almış olan var mı?

-Yok. Peki şimdi ne olacak?

Bir kere şunu söylemeliyim ki, demokrasi adına çok üzgünüm.

Düşüncelerinden dolayı ceza almış insanlar düşündükleri için seçilemiyorlar. Ve tabii bu da terörün ekmeğine yağ sürüyor.

İşte Sırrı Sakık anında patlıyor:

“Bu karar şiddete davetiye çıkartmaktır.!”

Ahmet Türk, “bu seçim nasıl yapılacak?” diye sorarken belki de seçimleri boykot etmenin sinyalini veriyor.

BDP’nin seçimlere katılmadığı bir seçim, seçim olur mu sizce?

Bence sakat olur, güdük olur, acı olur, kısık olur, kıt olur, ışıksız olur.

Neresinden bakarsanız bakın, bu karar büyük bir olaydır.

Ve genel seçimleri birden bire başka bir atmosfere taşımıştır.

Bir de öneri var:

-Meclis derhal toplansın ve bir yasa değişikliği ile bu durumu düzeltsin.

Yapılabilir mi?

Sanmıyorum.

Doğrusu ben Leyla Zana’nın yeniden adaylığını, demokrasinin düşünceye olan itibarını iade etmesi olarak görüyordum ki;

12 Eylül bir hortlak gibi dikildi yine karşımıza.

YSK üyesi arkadaşım diyor ki;

Haberin Devamı

-Kimse bize kızmasın. Yasa açık. Biz adaylarla ilgili kararımızı bugün (dün) saat 17.00’ye kadar vermeliydik. Dosyalar önümüzde, kanun da karşımızda. Ne yapabilirdik?

Görüyor musunuz geldiğimiz noktayı.

Çocuklar ölüyor, analar ağlıyor , dağlarda kan akıyor. Bu dert bitsin diye; “evet kardeşim ben senin Kürtlüğünü tanıyorum” diyen bir devlet çıkıyor. Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkencenin hesabını arıyor. TRT Şeş diyor.

Ama işkenceyi yapan rejimin yasasını değiştirmek aklına gelmiyor.

Olur mu bu ?

Birbirini tuş etmeye ayarlanmış bu kurnazlık yumağı siyaset düzeninde;

Olmaz..

Olmaz böyle kardeşim.

İKİNCİ YAZI:

Baykam’ı almayan o şoför kimdi?

BEDRİ Baykam’ı kimin bıçakladığını merak ediyorum.

Haberin Devamı

Ama daha çok merak ettiğim birisi var. O da “Bıçaklandım hastaneye götürün” diye bağıran Baykam’ı arabasına almayan o adam...

Defalarca izledim. Bedri Baykam yalvarıyor, adam arabasına biniyor. Baykam yalvarıyor, “Ne olur hastaneye götürün”. Adamdan yine ses yok. Baykam bu defa arabanın arka kapısına doğru elini uzatıyor.

Ve adam (nasıl adamsa) kapısını kilitleyip gaza basıyor. Çekip gidiyor.

İşte ben en az saldırgan kadar bu adamı merak ediyorum. Kimdi bu acımasız insanlık yoksunu? Bilen varsa insanlık adına utandıralım...

Yazarın Tüm Yazıları