Benden nefret ediyorlarmış

EPEYDİR üniversite söyleşilerine, panellere, konferanslara kapalıyım.

Haberin Devamı

Yine epeydir...
Ne röportaj vermek istiyorum, ne de televizyon programlarına katılmak.
Çünkü...
-  İçinde “dönek” kelimesinin geçtiği sorulardan bıktım.
-  Biteviye kendimi açıklamak durumunda kalmaktan da bıktım.
-  Soruların hep aynı yerden gelmesinden de bıktım.
-  Kendimi aynı tip sorulara aynı tip cevaplar verirken yakalamaktan da bıktım.
* * *
Fakat nasıl olduysa oldu...
Geçenlerde yağmurlu bir akşam vakti kendimi Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’ndeki söyleşinin tam ortasında buldum.
Hem de zehir gibi, fişek gibi öğrencilerin karşısında.
Bir irdeleme, bir açık yakalama, bir tam isabet ettirme ki bu kadar olur.
Allah’tan Boğaziçi Üniversitesi hocalarından Radikal yazarı Koray Çalışkan’ın anlayışlı, idare edici, kurtarıcı moderatörlüğü devreye girdi de fazla hırpalanmadan işin içinden sıyrılabildim.
* * *
Söyleşi sırasında türbanlı bir arkadaşımız, “Eskiden bizimkiler sizi çok severdi ama şimdi etrafıma bakıyorum hepsi sizden nefret ediyor” dedi.
Twitter’da türbanlı takipçilerimin bana laf çarpma gayretlerinden söz konusu nefretin biraz olsun farkındaydım ama bir üniversite söyleşisinin tam ortasında böyle “pat” diye “Sizden nefret ediliyor” denmesi karşısında hafiften de olsa örselendim.
Ama kısa sürede kendimi toparladım ve şunları söyledim:
“Ben bu zamana kadar türban özgürlüğünü savundum. AK Parti’nin kapatılması için açılan davaya karşı çıktım. Cumhuriyet mitinglerinde ortaya çıkan ‘başkalarının yaşam tarzına tahammülsüzlük’ durumuna itiraz ettim. İrtica denilen öcüyle alay ettim. Dini değerler konusunda bir tutum değişikliği sergilemedim. Dindarların özgürlüğüne sahip çıktım.”
Bunları sıraladım ve ardından da sordum:
“Peki bu nefret ne diye?”
Soruyu soran türbanlı arkadaş, durumu çok güzel izah etti.
Dedi ki:
“Galiba bizim kesimde partiye ya da cemaate karşı çok yüksek bir aidiyet duygusu var. Sizin bu aidiyet içinde olmamanızı kabul edemiyorlar. Bu yüzden nefret ediyorlar sizden.”
* * *
Evet, evet... Tam da bu!
Eğer “yüksek aidiyet duygusu” partiye ya da cemaate değil de ilkelere, umdelere, özgürlüğe, ‘eğriye eğri doğruya doğru’ demeye, demokrasiye, vicdana olsa idi...
Bir nefret durumu söz konusu olmayacaktı.
Ne nefreti!
Belki de hâlâ omuz omuza yürümeye devam edecektik.
Sonuçta olan oldu, bir aidiyet bitti ve nefret de başladı.
Madem öyle...
O zaman “dostlukların son günü / nefretin ilk günü”nde ben de şunu söyleyeyim bari:
“Sizin partiniz ve cemaatiniz size, benim bağımsız duruşum bana...”

Haberin Devamı

Libya bombalanırken bu bir kısırdöngüdür

Haberin Devamı

-  Önce Taliban’ı ürettiler, beslediler, palazlandırdılar. Sonra da Afganistan’ı bombalamanın gerekçesi yaptılar.
-  Önce Saddam’ı beslediler, kullandılar, palazlandırdılar. Sonra da Irak’ı işgal etmenin gerekçesi haline getirdiler.
-  Önce Kaddafi’nin elini öptüler, ikili anlaşmalar yaptırdılar, çadırını saraylarının bahçesine kurdurdular. Şimdi de Libya’yı bombalamanın gerekçesi haline getirdiler.
* * *
Biz de bu kahrolası kısırdöngüyü seyredip birbirimize bakıyoruz.
Karar veremiyoruz bir türlü...
-  Diktatörlere mi kızalım, bombacılara mı? Bilemiyoruz.
-  Bu toprakların bu kadar kolay diktatör üretmesine mi kızalım, yoksa Batı’nın çıkarcı ve fırsatçılığına mı? Bilemiyoruz.
-  Bir tarafta Taliban, Saddam, Kaddafi... Diğer tarafta amaçlarının insanlık, demokrasi ve özgürlük olmadığına adımız gibi emin olduğumuz Batı ittifakı... Ne yana döneceğimizi bilemiyoruz.
-  Bir tarafta kendi halkını fare gibi öldürmekle tehdit eden diktatör... Diğer tarafta diktatörü bertaraf etmek için Libya halkının tepesine bomba yağdıran Batı ittifakı... Libya halkını kimin eline bırakacağımızı bilemiyoruz.

Haberin Devamı

Medya notları

-  BU zamana kadar Reha Muhtar’a hep “kısa yaz” diyordum. En son yazdığı “Bir Japon dilberle yaşadıklarım” konulu makaleyi okuduktan sonra artık sadece “yazma” diyebiliyorum.
-  Nerede o eski pazar röportajları! Biz büyüdük ve röportaj yapacak adam kalmadı.
-  Muhsin Kızılkaya’nın Star gazetesinin “Açık Görüş” ekinde kaleme aldığı İbrahim Tatlıses portresi muhteşem. Aramak isteyenler için başlığı da vereyim: “Bir Kürdün şöhretle imtihanı”
-  Artık şuna kanaat getirdim: Bizim televizyonlarımız savaş ballandırması yapmayı pek seviyorlar.
-  Taraf gazetesinin attığı “Kaddafi zorbası bombalanıyor” başlığını sevmedim. Çünkü sadece Kaddafi zorbası bombalanmıyor. Arada Libya halkı da bombalanıyor.
-  “Press” diye bir film girdi gösterime... Güneydoğu’dan “ora” diye söz edilen günlerde Kürtlerin sesi olmaya çalışan Özgür Gündem gazetesinin belalı macerası anlatılıyor yalın bir dille bu filmde... Seyredelim, seyrettirelim.
-  Melis Alphan’ın kıyafet eleştirilerinde kullandığı dil, yepyeni bir dildir. Bugüne özgü, yenilikçi, kalıpları yıkan bir dil... Sırf bu yüzden bile okunur.
-  Sabah gazetesinin Günaydın ekinde sadece pazarları yayınlanan “magazin tarihi” diye bir bölüm var... Üzerine gitmeye, çeşitlendirmeye, daha iyisini yapmaya müsait bir alan gibi göründü bana... Neden bigâne kalınıyor, anlamıyorum.

Haberin Devamı

Biliyor muydunuz?

-  Fehmi Koru’nun 20 yılı aşkın bir süredir bir polisiye roman üzerinde çalıştığını, hatta bu nedenle bazen kendisini Belçikalı roman kahramanı Hercules Poriot sandığını biliyor muydunuz?
-  Hasan Cemal’in muhatabına sevgisini sert yumruklar atarak göstermeye meraklı olduğunu biliyor muydunuz?
-  Güneri Civaoğlu’nun tek başına film seyretmeyi sevdiğini biliyor muydunuz?
-  Yazgülü Aldoğan’ın en samimi dostunun mahallesindeki imam olduğunu biliyor muydunuz?
-  Muhafazakâr yazarların son günlerde Papermoon yerine Sunset’e dadanmaya başladıklarını biliyor muydunuz?
-  Sedat Ergin’in çalmayı öğrendiği enstrüman sayısının 12’ye çıktığını biliyor muydunuz?
-  Ertuğrul Özkök’ün “Muhafazakar kesime açılım” operasyonuna devam ettiğini, muhafazakar kanallarda göründükten sonra şimdi de “cemaat”in düzenlediği toplantılara katıldığını biliyor muydunuz?
-  Ankara gazetecileri arasındaki tesanütün, İstanbul gazetecileri arasında olmadığını biliyor muydunuz?

Yazarın Tüm Yazıları