GÜÇ dengesinde ibrenin yavaş yavaş Albay Kaddafi’ye doğru kaymakta olduğu Libya’daki iç savaş, Türkiye’yi dış politika alanında son zamanlardaki en zorlu yol ayrımlarından birine getirmiş bulunuyor.
Batı dünyası, iç savaş tan galip çıksın ya da çıkmasın Kaddafi’nin açık bir şekilde gitmesi yönünde tavır alı yor. Türkiye’nin tutumu ise Batı’nın bu pozisyonunun gerisinde kalan, aslında yönetimde bir değişikliği arzulamakla birlikte bunu yüksek sesle telaffuz etmekten kaçınan kontrollü bir “bekle-gör” politikası şeklinde beliriyor.
MÜBAREK VE KADDAFİ’YE FARKLI SÖYLEM
Dünkü yazımızda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın muhtelif açıklamalarından örnekler vererek, direnişin başlangıcında Libya’daki muhalefet cephesine açık bir destek verdiğini, Kaddafi’ye “demokratik talepleri göz ardı etmemesi” çağrısında bulunduğunu, ancak Libya’daki durumun cephede dengelenmesiyle birlikte Ankara’nın daha sessiz bir duruşa yöneldiğini aktarmıştık. Başbakan’ın Libya politikası, Mısır’daki olaylar karşısında sergilediği tutumla kıyaslandığında belirgin bir farklılık söz konusu. Kahire’de muhalefet Tahrir meydanında boy gösterdiğinde Mısır lideri Hüsnü Mübarek’e yüksek sesle “çekil” mesajı veren Erdoğan, Libya’daki olaylar karşısında Kaddafi’ye “halktan desteği olan, onun (halk) seçtiği birini devlet başkanlığına atamasını” önermektedir. Burada bir iktidar paylaşımı modeli söz konusudur. Tunus-Mısır örnekleriyle ile Libya arasında önemli farklılıklar bulunduğu inkar edilemez. Tunus ve Mısır ’da direniş hareketleri iç savaş eşiğine yaklaşmadan sonuç alma başarısını göstermiştir. Libya’da ise ülkenin fiilen ikiye bölündüğü bir iç savaş yaşanıyor ve Kaddafi kendi halkına karşı en acımasız yöntemleri kullan makta, örneğin uçakla bombalamakta bir sakınca görmüyor. Başbakan’ın Libya’da daha kontrollü hareket etmesinde Mısır’daki durumun aksine önünü görememesi de rol oynuyor. Ankara, belli ki, Libya’daki risklerini iç savaşta çatışan taraflar arasında eşit bir şekilde dağıtmak istiyor. Özellikle son 5-6 yıl içinde Libya’da 15 milyar doların üzerinde müteahhitlik projesi yüklenmiş olan Türkiye, Kaddafi’nin en azından bir süre daha iş başında kalabileceği olasılığını terazinin bir kefesinde hesaba dahil ediyor.
AB: KADDAFİ ÇEKİLMELİ
Batı dünyasına baktığımızda ise “Kaddafi gitmelidir” diye özetleyebileceğimiz kategorik bir tutumla karşılaşıyoruz. AB ’nin 11 Mart tarihli zirve kararı, bu konudaki en önemli belgedir. AB, bu kararda Kaddafi’nin kendi vatandaşlarına şiddet uygulamasını, olaylardaki yaygın insan hakları ihlallerini şiddetle kınamıştır. Kararın en kritik bölümü “Albay Kaddafi bir an önce iktidardan çekilmelidir. Rejimi bütün meşruiyetini kaybetmiştir ve artık AB için muhatap değildir” şeklindeki ifadelerdir. AB’deki sorun, üye ülkelerin Kaddafi karşısında nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği konusunda bölünmüş olmasıdır. Fransa gibi silahlı müdahaleden yana olanlar olduğu gibi Almanya gibi buna karşı çıkanlar da vardır. Ancak askeri müdahale seçeneğinin genelde destek görmediği, ABD Başkanı Barack Obama’nın da buna isteksiz olduğu belirtilmelidir. Sonuçta Libya’ya uygulanacak baskı, öyle anlaşılıyor ki Libya hava sahasının uçuşlara kapatılması yöntemine kayacaktır. Arap Birliği, bundan kısa bir süre önce bu yönde bir karar almıştı. BM Güvenlik Konseyi’nden çıkacak olan kararın Arap Birliği’nin Libya hava sahasını uçuşlara kapatılması çağrısına destek vermesi muhtemeldir.
BATI İLE SIKINTI GÖZÜKÜYOR
Başbakan Erdoğan, geçen salı günkü grup konuşmasında Arap Birliği kararlarına destek vereceklerini açıklayarak, bu yönteme önceden açık çek vermiştir. Ayrıca, Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu da Libya için Arap ülkelerinin içinde olduğu bir (askeri) “barış misyonu”nun değişik aşamalarda gündeme gelebileceğinden söz etmiştir. Sonuçta Ankara, Batı’nın “Kaddafi gitmeli” mesajının gerisinde kalan, bunun yerine Libya’da çatışan her iki tarafla da köprüleri atmayan, mümkünse arada bir rol oynama pozisyonunu da kendisine açık tutmak isteyen bir yerde duruyor. Ancak Kaddafi iç savaştan galip çıksa da, bir dönem Saddam Hüseyin’in başına geldiği gibi uluslararası bir kuşatılmışlık altında yaşayacaktır. Libya, Kaddafi ipleri elinde tuttuğu sürece Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde sıkıntılı bir başlık olmaya adaydır.