Paylaş
NTV’de Erhan Ertürk Marmara Üniversitesi’nden Prof. Tanay Uyar’a sordu:
- Peki o nükleer santrallarda çalışanların durumu ne olacak?
Prof. Uyar çok sade bir dille cevap verdi:
- Onlar ölümüne çalışıyorlar. Ölürler. En iyi durumda kanser olurlar...
Dondum kaldım. Erhan da şaşırdı.
İnanılmaz bir şey. Sanki bir film senaryosunun içindeyiz.
Özellikle iki nükleer santralda radyasyon sızıntısı olduğu için risk yüksek.
Ve başka insanlar ölmesin diye, oradaki işçiler santralın kalbini soğutmak için ölümüne çalışıyorlar.
Hiçbirini tanımıyoruz. Biz yattığımızda onlar uyanıyorlar. Çok uzaktaki bir dünyanın insanları.
Ama o kıyamet sahneleri hangimizin içine işlemedi ki? Dev dalgaların alıp sürüklediği insanları canlı yayında görünce irkilmedik mi?
İşte bu yüzden sormadan edemiyorum:
- Acaba hangimiz bile bile, ölmek üzere böyle bir işe devam ederdi?
- Herkes senin bulunduğun yeri terk ediyor. Sense kalıyorsun. Onların gidişlerini seyrederek ölümün ortasında çalışmaya devam ediyorsun. Ya öleceksin ya da kanser olup sürüneceksin. Ve bunu bilerek başkalarının hayatı için kendi hayatını veriyorsun.
- Bir düşünün bakalım. Siz yapar mıydınız bunu?
- Röntgen filmi çektirirken bile kaygılanan biz, nasıl veririz bu kararı?
İşte bu yüzden donup kaldım..
Şu ana kadar 200 bine yakın insan sızıntı yapan nükleer santralların etrafını terk etmiş. ABD ordusu bırakıp kaçıyor.
Ardından üçüncü bir patlama olmuş. Ve 11 işçi yaralı. Bırakın yaralıyı; artık ölüdür onlar. Ama onlar kaçmıyor. Bırakıp gitmiyorlar. Ölümüne çalışıyorlar.
Film değil bu. Dublör de kullanılmıyor. Bile bile ölüme çalışıyorlar.
Nükleer kahramanlar...
NOT: Dün Atom Enerjisi Kurumu eski başkanlarından Prof. Cengiz Yalçın’a sordum. O da çalışan işçilerin ölümcül risk altında olduğunu söyledi. Prof. Yalçın “nükleer risk” konusunda önemli bir yazı yazdı. Hürriyet’in internet sayfasında okuyabilirsiniz.
Nükleer santrallerde deprem güvenliği ve Japonya örneği - Cengiz Yalçın
İKİNCİ YAZI:
Tatlıses’e tetiği çeken el Kuzey Irak’tan mı?
URFA’da sabaha karşı ciğer yemişliğimiz, sıra gecesinde oturmuşluğumuz vardır.Bir bütün gün kendi otobüsüyle Urfa’nın sokaklarını gezdirmiştir.
“Aha şu ağacın üstünde sinema izlerken dayak yedik. Şurada dayımın oğlunu vurdular” diye kahkahalarla bir Urfa anlatmıştır.
İnşallah kurtulur. Tatlıses’e şifa diliyorum.
Ve sonra herkesin sorduğu soruyu soruyorum:
- Kim yaptı? PKK mı?
Bana göre hayır. PKK değil. Uzun namlulu tüfek kullanılması da bir çarpıtma gibi geliyor. Cinayete PKK süsü vermek için uzun namlulu tüfek kullanılmış sanki. Çünkü mantığı yok.
Ayrıca seçimlere giderken PKK’nın Tatlıses’i vurması kadar aptalca bir şey de olamaz.
İlk aldığım bilgiler henüz çok tahmine dayalı. Sanki tetiği çeken eller, Tatlıses’in Irak’taki bazı işlerine doğru uzanıyor.
Dışişleri ile konuştum. Tatlıses orada bir konut işi almış. Bir de piyango. Nasıl olduysa ikisi de elinden uçup gitmiş.
Piyango iptal edilmiş. Konut işinde de ortağı bırakmış!!! Ve ciddi zarar olmuş.
Sanki bundan dolayı bir tehdit, bir hesap var.
PKK değil de, Kuzey Irak’la bağlantısı olan ve haraç dahil her türlü yasadışı işin içinde olan bir başka çeteleşme gibi geldi bana...
Paylaş